TAKSİM DİRENİŞİNDEN STORTORGETEA MALMÖ

Taksim direnişinden Stortorget’e
2006.02.19_11-26-19i_alihaydar_olof_palm
Bizim gizemli kitaplarımız; sölediklerine dikkatle kulak verdiğimiz liderlerimiz vardı. Kişisel beklentilerini öteleyen, toplumsal çıkarları ön planda tutan idealist, -laf aramızda- biraz da asık suratlı gençlerdik.. ”’Dünle birlikte gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait; şimdi yeni şeyler söylemek gerekiyor.” diyor Mevlana.

Bir başka ruh var bu Taksim gezi parkı direnişinde. ”Aşk olsun onlara, aşk olsun/ Acıyorsam onlara, anam avradım olsun” şeklinde değiştirmek istiyorum Can Yücel’in dizelerini..Yaşlı, genç, kadın, çoluk, çocuklarıyla geldiler. Gizemli kitapları, idolları yok. Onca gaza, zorbalığa, aşağılanmaya boyun eğmediler; umut muştulayan gülümseme bulutları buralara dek geldi.

Olacak şey değil, liseyi yeni bitiren kızlı, erkekli üç- beş Türk genci, gidip bir yerlerde eğleneceklerine, almışlar ellerine bayrakları, Türkçe sözcüklerle yazmasını dahi beceremedikleri pankartlarıyla Gustav Meydanı’na doğru yürüyorlar. Folkets Park’ta karşılaştığım eli bayraklı protestocu gurubun arasına rastgele karışıyorum. Organize olma gereğini bile duymadan, kafalarına estiğince toplanıp çıkmışlar meydana.. Çevresinde gördüğü maçoluklara kızan arkadaşımın eşi, ”Canımı sıkmayın, hanımlarınızı toplar, sizi kınamak için tencere tava çalarak sokaklara çıkarım” diyor. Hangi ruhtur, nasıl bir dipten gelen dalgadır bu!..

Alkol Yasası kabul edildiğinde,”Bir bardak birayı dahi rahat içemedikten sonra Türkiye’ye gitmenin ne anlamı var!” diyen İstanbul’lu arkadaşım, Taksim gösterileri başladığında, bir an önce gidip coşkuya katılmak için acele bilet arayışına girdi.

İsveçlisosyolog arkadaşım Kristina Kommet, günlerdir televizyonlardan izlediği, gazetelerden okuduğu Türkiye haberlerine bir anlam veremiyordu, ”Bir yerde görüşelim, anlat bana, neler oluyor?” dedi telefonda. Karşılaştığımızda ben daha atak davrandım: ”Günlerdir medyadan izliyorsun. Sen anlat bakalım, Türkiye’de olanları nasıl görüyorsun?” O Kristina ki, her fırsatta bana karşı Recep Tayyip Erdoğan’ı savunan bir sosyologdu. Kafası karışmış, hem de çok karışmış. Ancak, Taksim direnişini ”Arap baharı”ndan dikkatle ayırıyor”Arap baharında olanlar Türkiye’de olmaz, daha İslamcı bir yönetim gelmez” diyor. Kristina, kendisini düş kırıklığına uğratan Erdoğan’ın artık ”gidici” olduğunu söylüyor. Onu rahatlatmak bana düşüyor. Taksim’deki direnişin ”Arap Baharı” ülkeleriyle kıyaslanmaması gerektiğini anlatıyorum. Dikkatle dinledikten sonra, ” Askerlere karşı olduğunu her fırsatta yineleyen Erdoğan, nasıl böyle ‘kışlacı’ oldu?” diye soruyor..

Taksim direnişçilerini desteklemek amacıyla Möllavången Meydanı’nda düzenlediğimiz gösteriye katılan Lumd Üniversitesi öğrencisi Türk kızı, bizi üç gün sonra Stortorget’te düzenleyecekleri gösteriye davet etti.

Biz, bu konularda ”ciddi” ve ” sorumlu” bir kuşaktık. Dedim ya, biraz da asık suratlıydık. Hemen oturup bir konuşma metni hazırladım. Gençler belki bilmezlerdi; Topçu Kışlası’nın tarihçesine girdim kısaca. Gösteri günü, meydana Kristina ile birlikte gittim. Toplantıyı düzenleyen genç kıza, onlara yardımcı olmak için yapabileceğim bir şeyin olup olmadığını sordum. 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü yaşamıştım; onları”engin deneyimlerimden” yararlandırmak istiyordum. Teşekkür etti genç kız. Gösteri başladı. Ne gizemli kitapları vardı, ne de liderleri vardı. Mızıkalarıyla, gitarlarıyla, tencerel ve tavalarıyla güle oynaya gelmişlerdi meydana. Çaldılar, oynadılar. Ne benim söylev vermeme, ne de Topçu Kışlası’na gereksinme duydular. Karşı duruyorlardı ve neye karşı olduklarını çok iyi biliyorlardı. Her dilden Taksim’le dayanışmalarını dile getirdiler, Başbakanı protesto eden sloganlar attılar. Bir kenarda onları izlerken, kendimi işlevini tamamlamış bir ”Polit Büro” üyesi gibi hissettim. Üzerimdeki durgunluğu gören genç kız yanıma geldi; bir tencere ve kapağını tutuşturdu elime; ” Haydi sen de katıl bize!”dedi..

Meydan bir anda Türkiyeli arkadaşlarını destekleyen İsveçli, İranlı, Orta Doğu’lu, Latin Amerikalı gençlerle doldu. Taksim gezi direnişini destekerken hep bir ağızdan şarkı söylediler, güldüler, oynadılar. Tencere ve kapağını birbirine vururken, biraz da eskidiğimi anladım; ” Coşku söylevden daha etkiliymiş demek ki..” dedim içimden..

Please follow and like us:
Pin Share

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın