DEMOKRASİ ve DARBELER

121370460529546Tawkirar sitesinin okur yazarları değerli dostlar, merhaba. Geçen yıl belli aralıklarla sitenize misafir olmuştum. Bundan böyle fırsat buldukça düşüncelerimi yazarak sizlerle beraber olmaya çalışacağım. Tabii ki gerek Tawkirarlı olsun, gerekse de diğer çevre köylerden olup, bu siteyi taakibeden onlarca yetenek sahibi insanımızın olduğunu gözönünde bulundurarak, başka arkadaşların da vakitleri oldukça gerek güncel gerekse de tarihsel konulara eğilim göstererk, yazmalarını öneriyorum. Zira insan toplulukları, birikimlerini birbirleri ile paylaşıp bölüştükçe daha da gelişirler, diye düşünüyorum. Her birinizin bizattihi yaşadığı; anlatıp başkasını yararlandıracağınız onlarca öyküsünün olduğunu tahmin edebiliyorum. Bunları dile getirmeniz, inanın çokça yararlı olacaktır…

Sevgili arkadaşlar, yukarıdaki önerimden sonra, hemen asıl konuma giriş yapmak istiyorum. Bu günkü yazımın esas teması “Demokrasi” dir. Hatırlarsanız eğer; ilkokulun son sınıflarından itibaren bu dersle tanıştırılır öğrenciler. Hatta örnek sunulması açısından bir “sınıf başkanı” seçilirdi. Kural olarak; gizli seçim, açık sayım biçimi uygulanırdı. Kimse kimseye gücenmesin diye yapılırdı belki de. Küçük küçük kağıt parçalarının üzerine yazılan isimler okunur, en çok oy alan, sınıf başkanı seçilirdi. Şuraya yazdığım bu örneğe gülüp geçsek de, hakikaten demokrasinin en basit izahı budur aslında. Diğer bir yandan dünyayı bir oyunlar cenderesinde yönetenler için, demokrasinin en güzel oyun olduğu kanaatindeyim. Teorem’i de çok güçlü bunların: “Azınlığın çoğunluğa tabii olduğu bir yönetim biçimi!” İnsan yığınlarının kendi temsilcilerini seçip gönderdiği bir parlamento çatısının oluşu ve kendi vekilleri tarafından oarada haklarının korunduğuna inanmaları, ne kadar hoş değil mi? Memleketin huzur ve güven içerisinde yaşayabilmesi için “yürütme, yasama ve yargı” biçiminde formüle edilen, insanların birbirlerinin hak ve hukukuna saygılı olmalarını sağlayan bir mekanizmanın oluşu ve geride kalan teknik işlerin yukarıdan aşağıya bürokrasi tarafından oluşan çarkın birer dişlileri gibi dönerek, günlük yaşamın intizamlı döngüsünü sağlamaya çalışmaları uzaktan bakılınca ne kadar da basit görünüyor, değil mi?

İnanın bana, bahsi edilen “çark” tasavvur edildiği gibi olsaydı eğer; işler o kadar güzel ve o kadar kolay olabilirdi ki, rüyalar gibi kusursuz olurdu belki de. Ancak ne yazık ki, hayatın kendisi başkadır. Bir halkı yönetmek, uzaktan bakıldığı kadar öyle kolay değildir. Aynı soydan gelen bir halkın kendisinin sınıf ve katmanları ile homojen olamayacağı gibi; sözkonusu Anadolu gibi bir coğrafya olduğunda örneğin, bir çok halktan ve bir çok ayrışmadan sözetmek gerekmektedir. Birçok federasyonun, birçok imparatorluğun geçmiş olduğu topraklardan sözediyoruz. “Hepimiz kardeşiz… bin yıldır aynı topraklar üzerinde kardeşçe yaşamaktayız… et ve tırnak gibiyiz…” vb. yaklaşımlar iyi niyetle söylenen sözler olsa bile, sadece günü kurtarmaya yeten, sorunları ve hakikatin kendisini erteleyen yaklaşımların ötesine geçmeyecek kadar boş olan vaatlerdir. “Demokrasi, yönetimlerin en berbat olanıdır!” diyor, ünlü politikacı Wiston Curchill. Ve ekliyor: “Fakat ne yazık ki yaşadığımız şu çağda bundan daha iyisini bulamadık!” diyor. Demokrasi herkes ve her kesim için gerekli olan bir oyundur. Madem ki günümüzde bu oyun oynanıyor, öyleyse dürüst olalım. Her oyunun bir kuralı vardır. Bu oyunu da dürüstçe kuralına göre oynayalım, diyorum. Bu oyunun kuralı sandıktır. Sandık halkın (halkların) iradesini yansıtan yer ise eğer, bu kurala sonuna kadar saygılı olunmasını istemek; hiç de olağan-üstü birşey talep etmek değildir. “Sandıktan ben çıkarsam (beni temsil eden çıkarsa) tamam, sen çıkarsan olmaz!” Hani adalet diyorduk? Neyse…

Örneğin Mısır! Mısır’da oynanan tiyatronun mizanserleri bile kendilerini gülünç duruma düşürmüşlerdir. Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Bağımsız Devletler Topluluğu (Rus Federasyonu) ve bütünen Arap ülkelerinin toplamı, hemen herkes sınıfta kalmıştır. Beni en çok şaşırtan da Avrupa Birliği’nin silik yaklaşımı olmuştur. Neyse ki, son anda çark edip, yarım ağızla özür dilemiş oldular, Mısır halkından. Şöyle bitireyim isterseniz. Geçenlerde yazdığım makalemde de vurgulamıştım. Günümüzdeki demokrasiler, ne yaziık ki istediğimiz tarzda işlemiyor ama yine de, üniformalı yönetimlerden bin kat daha iyidiler. Totaliter rejimlerin hepsine karşıyım. Özellikle de askeri darbelere. Bunu sadece yaşadığım için söylemiyorum; toplumun üzerinde bıraktığı ve onlarca yıla yayılan etkileri ve travmalarının tesirini bilince çıkarmak adına söylüyorum. Yine de tercih, halkların kendisinindir…

Derin saygı ve selamlarımla,
M. Zewal Doğan

not.
Yazılarıma yorum yazan Sayın İbrahim Şahindal Bey’e ve Necmettin Yalçınkaya Bey’e teşekkür ediyorum. Sn. Yalçınkaya, yaptığınız örneklendirme sahiden de öğreticidir. Elbette ki halkın başına bela olacak olan kim olursa olsun, karşısında durulmalıdır. Ama adaletli ve vicdanlı yaklaşarak tavrımızı belirlemeliyiz diye düşünüyorum… Yine, biliyorsunuz ki Benitto Mussolini, Kral III. Vittorio tarafından atanarak iktidara taşınmıştı ve İtalya halkının başına bela edilmişti. Adolf Hitler ise, en az benim kadar biliyorsunuz ki, önce etkili mekanizmaları (birey ve kurumları- gazeteciler dahil- herkesimi) tehditle ve şantajla zayıflatarak ilerledi ve hatta kimisini (açık veya gizli suikastlerle) devre dışı bırakaraktan amacına ulaşmıştı… Ve o çağ kapanmıştır bence. O dönemki Almanya, İtalya, İspanya… (bunların örnekleri daha da çoğaltılabilinir) koşulları ile günümüz dünyasını ayrıştırarak olaylara bakarsak eğer, daha doğru bir yaklaşım sergilemiş oluruz, diye düşünüyorum. Yoksa diğer endişelerinize katılyorum. Gitmeyi hakkedenler elbette ki gidecektir. Ama usulü ile…

Sn. Şahindal, iİster yazın, isterseniz arayın beni görüşelim. Ben de sizinle tanışmak isterim.

Tekrar saygılar selamlar…

Please follow and like us:
Pin Share

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın