POLİTİKA BİR SANATTIR

Bu gün Anadolu’da politika yapmak, köklü düşünmeyi gerektirir herhalde. “Kime ne kadar güvenilir?” sorusu, daima pusuda yatmaktadır çünkü. Yeri gelir, en samimi olduğunuz; en beklemediğiniz adamın çıkarına tezat bir davranışta bulunursunuz ve başınıza geleceklerden habersiz yakalanırsınız. Vurulursunuz ansızın! Siz ne kadar hayıflansanız da, geç’tir artık… Olan olmuştur. Sonuçta ya saf olarak adlandırılacak, ya da ahmak olarak yaftalanacaksınız. Oysa siz, olgulara gayet insani yaklaşıyorsunuz… Ama bilen kim?

Sevgili okuyucular, insan olan; güvenir. Öncelikle kendisine güvenir, sonra çevresine, arkadaşlarına… eşine, dostuna, hemşehrisine… Kendisine iç güveni olmayanlar, kimselere güvenmezler. Onlar kimsenin pozitifini değil, daima negatifini ararlar… Hergün her gece zaafları ile boğuşurlar…  Akıllarında hep agresiflik vardır. Böylece zaaflarını kapatmaya çalışırlar. Ama yanılırlar! Güven, en insani duygudur. İnsan olan sever, sevilir. Yeri gelir aklı ile, yeri gelir duyguları ile yaklaşır etrafına. Duygularından arınan insan bitiktir. Onun bir bitkiden farkı yoktur. Buna “robotik kişilik” diyenler var, ama ben öyle demiyorum. İnsanı, asla makina ile ele almam… Zira insan canlıdır. İnsan duygu ve düşünceleri ile diğer canlılardan ayrılır. İnsanı, duygu ve düşünceleri ile ele almayı hep yeğ tutarım. İnsanı kendi ailesi ve ait olduğu toplumla bir arada tutan en derin öge,’ duygularıdır, duygusallığıdır.
Yeri geldiğinde ağlamak, yeri geldiğinde gülmek, birilerine acımak veya birilerine karşı kaba olmak vessaire yaklaşımlar, tamamen insanı insan yapan olgu ile, duygu ile ilintilidir. Yoksa insanlar da herhangi  bir varlık gibi ormanın herhangi bir kuytuluğunda tek başlarına  yaşamlarını idame edebilirdi… İnsanı vicdan sahibi  eden de duyguları ve duygusalllığıdır. Toplumsal düşünmeye iten de…  Ama dikkat ederseniz eğer, içerisinde yaşadığımız sistem, insanı tamamen duygularından arındırmak istemekte, bireylerin kendi aralarında oluşturdukları hissiyatlı bir ilişkiyi bile baltalamaktadır. Her gün televizyon ekranlarında ve gazete sayfalarında gördüklerimize bir bakınız! Toplumu makinalaştırmak isteyen yayınlardan geçemezsiniz… İnsanlar artık öyle bir hal almıştır ki; “Dünyanın öbür ucunda ölen kimseden bana ne? Benim inancımdan, benim yolumdan olmayan bir kimsenin sokak ortasında katledilmesinden bana ne?” diyor. Giderek bunula da sınırlı kalınmıyor, “Benim ailemden değilse bana ne?” Hatta, “Benim çocuğum değilse bana ne?” gibi yaklaşıyoruz, değil mi? Kenya’da olup bitenler, Irak’ta, Suriye’de… Kürdistan’da… bilmem nerede olup bitenden bana ne…”
Nintendo, Play Station vb. çocuk oyunlarından tutun da, her gün izlediğimiz film ve haberlere kadar, hayatımızdaki hemen her şey, bizi insanlığımızdan alıkoymaktadır. Her cihazdan sundukları psikolojik savaş, beyinleri ve yürekleri duygu ve düşünceden arındırararktan; insanlar arasındaki sosyal ilişkiyi zayıflatmaya, zedelemeye yöneliktir. Hal bu olunca da, hepimizin hergün yakındığı “egoizm” iliklerimize kadar işleyecektir elbette ki… Zayıflayan duygularımız, zayıflayan ilişkilerimiz olacak ve giderek birbirimize olan güven’imiz de yok olacaktır. Dolayısıyla bütünen güven‘den yoksun olan kitleler, tutunacakları bir dal arayacaklardır… Tıpkı Anadolu insanının beklentiye girdiği gibi!

“Politika; insanları kandırma sanatıdır!” diye okumuştum bir yerlerde. Hakikaten, sahtekarlığın yarıştığı günümüz dünyasında, insan olanı (temiz yürekli insandan sözediyorum) kandırmak; insan yığınlarını kandırmak hiç de zor gözükmüyor. Çeşitli vesilelerle yazılarımda Anadolu’daki gelişmeleri değerlendirmiş biri olarak, AKP yönetiminin 11 Yıllık icraatlarına değiniyordum. En yakınım olan kimseler ile yüz göz olma pahasına da olsa, vicdanen doğru bulduklarımı kaleme alıyordum. Örneğin, darbeci ceberrüt anlayışların üzerine gittiğini yazıyordum AKP’nin. Başta bayındırılık olmak üzere; eğitim, sağlık ve çevrecilik konusunda hayatı iyileştirdiğine dair olumlu gördüğüm yönleri yazılarıma taşıyarak (dört kişi de olsa) okuyucum ile paylaşıyordum. Başta anayasa değişikliği çalışmaları olmak üzere, “çözüm süreci” ve demokratikleşme konusunda sahiden önemli adımların atılacağına inanmış, ilk kez ciddi bir beklenti içerisine girmiştim. Sonuç itibarı ile şunu vurgulamalıyım ki, tamamıyla kitlelerin duygu ve düşünceleri ile alay edilmiştir! Aylardır ve hatta yıllardır, kitleleri manipüle ederekten, beklentileri yüksek tutmak ve kitleleri bu kadar hayal kırıklığına uğratan pespaye bir paketi açıklamakla, AKP yöneticileri ne kadar hilekar olduklarını kanıtlamışlardır!  “İnsanları kandırma sanatı” olan, politikayı ne kadar professiyonelce uyguladıklarını, parmağını halkın gözüne sokaraktan kanıtlamışlardır. (Bu hususta kendileri ile sıklıkla tartıştığım arkadaşların hepsinden de defaatla özür diliyorum. H. Karagöz’den, İ. Güner’den, A. Yılmaz’dan  ve diğerlerinden…)

Sonuç olarak şunu vurgulayarak bitirmek istiyorum. Başbakan, sn. Tayyip Erdoğan’nın açıklamalarına bakılırsa eğer; parası olan Kürt çocukları özel okul açtırıp anadilde eğitim alabilirler (Türkçe’yi de öğrenmek şartıyla), yoksa birşey yok! Asuri Süryaniler’le resmen dalga geçilir gibi (zaten AİHM’inde davası neredeyse kazanılmış olan) “Mor Gabriel Kilisesi’nin topraklarını iade etme” gündeme gelmiştir. Aleviler ise, yapılmakta olan bir üniversiteye “H. Bektaşı Veli isminin verileceği” ile kandırılmaya çalışılmıştır! Vessaire… Seçim barajı olayı (üç seçenekle) tartışmaya açılmaktadır sadece… yani, İçi boş bir paket! Ha, şu doğrudur! Başörtüsü serbestliğini unutmamalıyım. (İnanın, bireysel olarak ben de istiyordum- zira her insan inandığı gibi yaşasın isterim). Ha bir de, artık bayatlamış olan şu ırkçı-şoven “Andımız” kaldırılacakmış. Peki, hani 76 Milyonun haklarını savunacaktınız? Hani bütün memleketi huzura ve refaha çıkaracaktınız? Nasıl güvenmesini bekliyorsunuz hala insanların size? Daha nereye kadar bu sonsuz yalanlarınız… Bitmedi ki, “Bekleyin! Daha ne paketlerimiz gelecek…” 
Evet, bitirmek için şu aklıma geliyor hemen güzel dostlar: Hayatta, iyi niyetli birer insan olarak yaşamak mı yeğdir şu dünyada? Yoksa, alçalan kimselere karşı kin ve nefretle dolmak mı? Bu garip soruların cevabını düşünürken kendi kendime, yine de insan olmayı tercih ediniz diyorum sevgili okuyucular. Zira yanlış hesap, Bağdattan dönecektir elbette bir gün! Yarın, olup biteceklerden kimlerin sorumlu olacağı açıktır böylece… Yine de beyinlerinizde düşünce ve duyguyu, yüreklerinizde sevgiyi asla eksik etmeyiniz. Kazanan, er ya da geç İNSANLIK olacaktır!

Derin saygı ve selamlarımla,
M. Zewal Doğan

Please follow and like us:
Pin Share
Editör hakkında 223 makale
Bilen bilir

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın