Tavkirarlılar köklerini arıyor..

Yurt dışında yaşayan insanlar, sadece gelecek değil, geçmiş endişesi de taşıyor. Geleceğe doğru ilerlerken önlerine çıkacak engelleri kestiremiyorlar. Bu yetmiyor, bir yandan da geçmişlerinden, tarihsel ve kültürel değerlerinden kopmaktan korkuyorlar.. Türkiye’den başı açık gelerek evlendikten sonra İsveç’te örtünme yolunu seçen birçok genç kadın tanıyorum. Kendi özel yaşamlarıdır, merak edip sormuyorum. Dil öğrenmelerine yardımcı olurken yaptığımız sohbetlerde kendileri açıklıyor bazen. Örtünlerinde dinsel değerlendirmelerinin ve tarikatların etkisi var. Türkiye’de yaşananların etkisi buralara da yansıyor. Ancak, örtünmenin başka bir önemli nedeni de yaşadıkların yeni toplumdan duydukları korku. İsveçe’e başı açık gelerek evlendikten sonra örtünen, Türkiye’de ilkokul öğretmenliği yapmış bir genç kadınımız şunları anlatmıştı:

”Türkiye’de, yaşadığım mahallede güvencedeydim. Herkesi tanıyordum, kimseden korkum yoktu. Burada geldikten sonra yakınlarımdan başkasını tanımıyordum. Sudan çıkmış balığa dönmüştüm sanki. İnsan, tanımadığı şeylerden korkar..Örtünmek, bana korunma duygusu verdi. İnsanların çoğu geldikten sonra buralarda kabak çiçeği gibi açılıyor. Dinsel ve toplumsal değerlerinden uzaklaşıyor. Ben kendi adıma bu eksikliği örtünerek dengelemeye çalışıyorum.”

Bir çok konuda benim gibi düşünen bir tanıdığımın 20 yaşındaki kızının aniden örtünmesinin nedenini anlayamamıştım. Bir sohbetimizde sormamama karşın babası açıklama gereği duydu:

”Düşüncelerimde bir değişme yok. Seçimlerde oyumu yine sol partiye vereceğim. Ancak, bu başka bir konu. Örtünmenin kadınlar için, genç kızlar için bir güvence olduğuna inanıyorum.’‘ Sözlerini anlamamıştım. Ağzım açık dinlemeyi sürdürdüm:

”Örtünen kadın, kendini dine ve toplumsal değerlere karşı daha sorumlu hissediyor. İlişkilerinde daha ölçülü oluyor. Erkeklerle arkadaşlıklarını sınırlıyor. Örneğin diskolara falan gitmeyi aklından geçirmiyor.” Tanıdığım kafası bir hayli karışıktı. Birileri gibi örtünmeyen kadınları aşağıladığının ayırdında değildi. Kadın namusunun örtünerek korunabileceğine inanıyordu.

Yaz tatilinde Türkiye’ye giden arkadaşlarım, köylerinden, doğdukları yerlerden çekilmiş, kucak dolusu fotoğraflar ve kamera görüntüleriyle dönerler. Her defasında benzer sözler dinlerim:

”Bak, bu yıkılan, içinde oturulamaz hale gelen evimiz. Şu ekilmeyen tarlamız. Tarlanın içindeki şu armut ağacını görüyor musun; çocukluğumda dalına tırmanıp az mı armut topladım. Bak, şu da artık suyu akmayan , harabeye dönen Ermenilerden kalma su değirmenimiz..” Son yıllarda, herkeste bir geçmişini, aile tarihini araştırma telaşı var. Yaşları ilerledikçe doğdukları yerlerden yavaş yavaş uzaklaşıp köklerinden kopmaktan, buralarda ölmekten korkuyorlar!.Hepsi de doğdukları topraklara gömülmek istiyor. Gömütlükler geri dönemeyenlerle dolu..

İsveç Sosyal Demokrat Partisi Halland İl (veya Bölge) Meclisi Üyesi, öğretmen ve tercüman Hüseyin Mirza Karagöz ile işletmeci arkadaşı Ali Karagöz’ün İsveç’te hazırlayıp yayınladıkları Tavkirarlılar Tarihi ve Kültürü adlı 350 sayfalık kitap da, bir bakıma böylesi bir geçmiş/ gelecek korkusunun ürünü. Hüseyin ve Ali, İsveç’te 10-15 yıl yaşadıktan sonra bir de dönüp bakmışlar ki doğdukları yerlerde , sayıları 20 bini bulan, sınırları Elazığ, Malatya, Kayseri, Sivas ve K.Maraş’a dek uzanan 20 bin nüfuslu Tavkirarlılar Aşireti’nin yerinde yeller esiyor.1970’li ve 80’li yıllarda bir kasırga gibi gelen göç dalgası onları Adana, Mersin başta olmak üzere Güney ve Ege bölgelerine savurmuş. geriye kalanlar da İsveç, Finlandiya, Almanya, İngiltere, İsviçre, Fransa ve diğer ülkelerin yolunu tutmuş, köyler bomboş.. İşte o anda bir telaş almış Hüseyin ve Ali’yi: Biz kimdik? Nereden gelip nereye gidiyoruz? Sorularını sormaya başlamışlar. Araştırmışlar, yaşlılara sormuşlar, köklerini bulup ortaya çıkarmaya çalışmışlar. Görmüşler ki, Horasan’dan gelen Alevi kökenli Tavkiralılar dağılmakla kalmamış, aynı zamanda büyük bir asimilasyona da uğramışlar. Aşiretin önemli bir bölümü yakın tarihlerde Alevi’liği terk ederek Sünni inancını seçmiş. Aynı köyde oturan iki emmoğludan biri Alevi, diğeri Sünni. Biri cemevine gidiyor; diğeri camiye..

Hüseyin Mirza Karagöz ve Ali Karagöz, Tavkirarlılar Tarihi ve Kültürü’nü araştırırken köklerini bulmak için Suriye’nin Afrin ve Halep kentlerine de gitmişler. Bugün terör guruplarının barınağı haline gelen Afrin, o günlerde 500 bin nüfusun yaşadığı, nar, elma, zeytin bahçeleri ve üzüm bağlarıyla kaplı bir kentmiş. Tam akrabalarını bulmak üzereyken savaş çıkmış, apar topar geri dönmüşler.

Şu savaş bir bitse, oralara yine gidecekler. Oralarda hiç tanımadıkları insanları bulacak, Biz yüzyıllardır akrabayız!’‘ diyerek birbirlerine sarılacaklar..

Ali Nergis
alihaydarnergis@gmail.com

tavkirarkok

 

Please follow and like us:
Pin Share

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın