BAYRAĞIN KUTSALLIĞI 

Sevgili okuyucular merhaba.

Yoğunca gündemde olan BAYRAK olayına değinmeden önce, Musul’a giren yapı hakkında biraz konuşmak yerinde olur. IŞAD ile ilgili iki cümle söylemek gerekirse, Ortadoğu’yu bütünsellikle ele almak gerekir. Daha evvel Ortadoğu ve kadim topraklarımız olan Anadolu ve Mezopotamya hakkında, onlarca kez yazı yazmıştım.

Evet dünya gezegenin bu bölgesi, başka hiç bir yerle kıyaslanamayacak kadar hassastır! Bu bölgenin hasasiyeti binlerce yıldır süregelen ve daha ne kadar süreceği belli olmayan bir karmaşa girdabında aynı yoğunlukta sürüp gidecektir. Zira “Şark” olarak adlandırılan bu topraklar, ezelden beridir herkesimin iştahını kabartan nitelikte olup, defalarca işgal edilmiş; üzerinde sayısız “medeniyetler” gelip geçmiştir.

Yaklaşık on-beş asırdır “İSLAM” adına gelişen yeni bir medeniyet, ısrarla Otadoğu insanına kendisini dayatırken; bu yapılanmanın da serçeşmesinden ne kadar uzaklaştığını, (kimbilir hangi karanlık odakların kuklaları ve piyonları oldukları belli olmayan kimselerin eli ile) kendisini ancak ve ancak kan dökerekten kitlelere sunmaktadır bugün. Bir kere İslamiyet, bu değildir! Eğer İslamiyet bu ise ve bizim haberimiz bundan yoksa o başka! Böylesi bir inanç ne ile kamufle ediliiyorsa edilsin, barbarlıkta sınır tanımayan bu yapı, bütün söylemleri ile “Barış” diyen İslam’la bağdaştırılamaz.

Hedefi belli olmayan bu yapı yerin dibine batsın diyorum. Sahiden İslam’a inanan kimseler, yeryüzünün neresinde yaşıyorlasa yaşasınlar, onların sade ve samimi inançlarına son derece saygılı olduğumun altını çizmek isterim. Sahiden inananlar, inançlarını sıklıkla dile getirmez, başkasının naifliklerini sömürmek için (haşa) riyakarca davranmazlar zaten. İnancını yüreğinde taşırlar onlar. IŞAD (Irak Şam İslam Devleti) adlı katil sürüsünün ipleri kimin elindedir, bilmiyorum ama bu gürruh, IRAK-İran savaşı döneminde kimler tarafından oluşturuldu ve önlerine ne gibi hedefler konuldu, bunu pratiklerinden rahatlıkla okuyabilmekteyiz… Bunlar, yeri geldiği zaman kullanılan kartlar gibidirler!

Güya “CİHAD” yapıyorlar. Asırlar öncesinin Haçlı Seferleri’ne karşı (haklı yere) direnişe geçen Selahaddin Eyübii’nin kahramanca direnişini örnek almak istiyorlarsa eğer, tarihin lanetlediği kalleşliklerle o mertebeye asla ulaşamazlar. Zaten hayatta hiç bir şey aslı gibi olamaz. Olsa olsa yaşanmışlıkları taklit edenler çıkabilir. Eyübi’nin yaptığı evet, kahramanlıktır! Fakat çoluk çocık demeden günlük hayatlarına devam eden günahsız mazlum insanları öldürerek saltanatlık kurmaya çalışmak, hele hele bunu “İslam” adına yapmak, kelimenin en medeni haliyle, alçaklıktır! Kahramanlık değil..

Elbette ki makalemin sonunda, bu gürruhun neleri hedeflediğini vurgulayarak bitireceğim. Bir iki söz de memleketimizde deprem etkisi yaratan “BAYRAK” için söylemek gerekir, diye düşünüyorum. Bayrak, herhangi bir halk için kutsaldır. Bir kere bunu teslim etmek lazım. Son iki asırdır, “ulus-devlet” kavramları etrafında oluşturulan devletler (devletçikler), kitleleri sunni terimler ve semboller etrafında birleştirmeyi hedeflemektedirler. Bu hususta başarılı oldukları rahatlıkla söylenebilinir. Dolayısıyla “BAYRAK” herhangi bir halk için önemldir, hatta kimileri için kutsaldır da! Doğru. Fakat sözkonusu olan yer Anadolu ise ve “Bayrak” hakikaten insanların can’ından daha da önemli ise; bunun herkes için, her kesim için düşünülmesi gerekmektedir.

Kürtler için de örneğin! Yanılıyor muyum? Başkasının senin kutsalına nasıl yaklaşması gerektiğini kendin belirlersin sonuçta. Değil mi? Basit bir örnekle söylersek eğer: Etrafına saygılı olan bir birey, daima saygı ille karşılanır. Etrafına külhanbeyliği yapmaya yeltenen birilerine, çevresindekilerin nasıl davranacağı aşikardır. O olayı icra eden kişinin, bir çocuk olduğunu görüyoruz ekranlarda. Fakat altını çizerek söylemeliyim ki, (bu bir çocuk da olsa) bir halkın sembolü olan “Bayrağı” yere atmak, tamamıyla provakatörce bir davranmıştır. Yanlıştır. Doğru bir davranış değildir! Asla tasvip edilemez. Ancak bu durumu, Kürt Halkı’na karşı bir linç giriişimine dönüştürmek, apayrı bir tartışma konusudur. Türkiye’nin muhtelif politik partilerinin grup toplantılarını izlemişsinizdir! Ekranlarda aynen ortaçağ zihniyetli histerik yaklaşımları rahatlıkla görmektesiniz işte.

Zihniyet o. Başka bir yaklaşımı da bekleyemezsiniz… Parti meclis üyeleri, milletvekilleri, akademisyenler ve ziyaretçilerinin mimiklerine dikkat ediniz; bayrağı direkten indiren çocuğun (Kıbrısta’ki örnekte olduğu gibi) “Anlından kurşunlanması helaldir!” gibi deyimler karşısında, onlarca, yüzlerce koca koca adamın – kadının, kurdeleli kravatlı insanın, asırlar öncesinde olduğu gibi; barbarlık dönemlerinde dar-ağacına götürülen kimselere gösterdikleri histerik çığlıklarla ayağa kalkmaları, alkışlamaları tüyler ürpertici ibret vericidir. İnsanın, “Bu çağda bu kafa!” diyesi geliyor. Gerçekten, Salı günkü grup toplantılarını izlediğimde, Adolf Hitler’in “Kavgam” adlı kitabından esinlenerek yapılan filmin kimi sahneleri daha mahsum durmaktadır…

Şimdi soruyorum: Sayın Kılıçdaroğlu, sayın Bahçeli, sayın Erdoğan, eğer BAYRAK bu kadar kutsal ise, Kürt Halkı’nın yüzyıllara dayanan renklerinin on yıllardır yasaklı olmasını nasıl izah edeceksiniz? Bugün Bayrak’ı bahane ederek, hala sokaklarında gençlerine kurşun sıkılan Lice’de, SARI-KIRMIZI ve YEŞİL renkler bir arada görülmesin diye, trafik lambalarının renklerini değiştirenleri ne çabuk unuttunuz? Lambaların yeşillerini mavi ile değiştiren memurlarınıza rütbe veren, makamlarını yükselten bu memleketin devlet’i değil miydi?

Kendinize layık gördüğünüz değerleri, başkasına da layık görmeyi düşündünüz mü hiç? Kendiniz, sembolleriniz ve değerleriniz için beklediğiniz saygıyı, başkasının da değer ve sembollerine göstermeyi deneyeceğinize, Tokat’ta kışkırtmalara kalkan üç-beş serseriyi örnek göstererek, başka yerlerde de insanları kışkırtmaya kalkışıyorsunuz. “Size bu yakışıyor mu?”diye, sormayacağım. Nasıl bir mentalite ile yetiştiğinizi ve şu an nerelerde olduğunuzu yadsıyacak kadar naif değilim. İnanın, Anadolu halkları sizleri çok çok iyi görüyor artık. Ortam ısındıkça, maskelerinizin yapışkanları da sökülüyor artık yavaş yavaş…

Şunu samimiyetle söylüyorum. Birer “Devlet-Adamı” olarak, devletin sembollerini korumak ve kollamak, hakkınızdır. Zira böyle bir sorumluluğunuz var. Hele hele bu sembol, “Bayrak” ise, bu konudaki hasasiyetiniz anlaşılır bir durumdur. Ancak, parlamento toplantılarında (grup toplantılarında) söyledikleriniz, o hiddetli kontrolsüz üsluplarınız, hitabetiniz, tavır ve davranışlarınız gerçekten iğrençti! O bayrağı oradan indiren çocuktan, daha da çocuklaştınız inanın… Sizleri kınamıyorum. Sadece acıyorum sizlere. Zira yaşadığımız memleketlerde de politakıcar var. Parti başkanları vessaire…

Sonuç olarak; sahiden de şu son yıllarda “BARIŞ ve DEMOKRASİ” adına umutlanmıştık. Ama birilerinin dediği gibi, “bu işler salt umutlanmakla olmuyor!” demek ki…

Demem o ki, “Vatan-Millet- Sakarya” şiarlarıyla onlarca yıl aldattığınız topluluklar uyanıyorlar artıkI İnanın, o dönemler ABD’nin Başkanı iken, Bill Clinton’ın dediği gibi: “Bir insanın hayatı, bir bez parçasından daha önemlidir!” (KIbrıs’ta bayrağın direğine tırmanan çocuk vurulduğunda demişti bunu). Sahiden de düşünün biraz. Türkiye, Kürtler’le uzlaşmak zorundadır. Aksi halde Ortadoğu yeniden şekillenirken, yarının nelere gebe olduğunu tahmin etmek işten bile değil! En basiti, bugün Irak’ta vakti geldiği için kullanılan IŞİD, unutmayın ki Türkiye’de örgütlü olan bir yapıdadır. Şimdilik himaye edip, onlarla çok iyi geçinebilirsiniz. Yarın ne olacağı belli olmaz. Özellikle her parçadaki Kürdistan halkı daha duyarlı olmalıdır. Zira Onların (IŞİD) hesabı ne Suriye devleti iledir, ne de Irak devleti iledir. Bu örgüt, her ne kadar Irak- İran savaşı (1970-80’li yıllar) döneminde şekillenmişse de, dikkat edin yıllardır sönük bir ehvaldeydi. Suriye’de cereyan eden hadiselerden sonra, birileri özelllikle uyandırdı. O “birilerini” tahmin ediyorsunuzdur. Bunların kısa vadeli hedefinde Rojava (Batı Kürdistan) vardır. Ayrıca, esas hedefi Güney Kürdistan’da yavaş yavaş kendi ekonomisini oluşturan, giderek bağımsız bir devlete doğru evrilen oluşumu yıpratmaktır. Ve hatta, etrafındaki devletlerin yardımıyla bu oluşumu ortadan kaldırmaktır. Yıkmaktır! Bunların ismine aldanmamak gerekir. Bunların, İSLAM’la asla alakaları yoktur! Yukarıda izah etmeye çalıştım biraz.

Çağrım odur ki, özelde Anadolu halkları, genel anlamda Ortadaoğu halkları herzamankinden daha çok uyanık olmalıdır. Lice’de halka karşı yapılan saldırılardır, Bayrak provakasyonudur; halkları, etnik kimlikleri ile ayrıştırıp birbirine karşı kışkırtmalardır…

Bütün bu gidişat, sahiden de demokrasiye adım atmaya çalışan Anadolu halklarının önüne anti-demokratik bir kalkan olarak çıkarılmaktadır. Bilinçlidir, planlıdır! Bütün söylediklerimi toparlarsam eğer, özetle; düne kadar bira umut veren Türkiye’nin demokratikleşmesi ihtimali, yeniden belirsizliğe sürükleniyor, belirsizliğe sürüklenmeye çalışılmaktadır. Şu son dönemlerde Devlet ve özellikle de hükümet, tam şaşkınları oynamaktadır. Bu kurumların içerisinde iyi niyetli olanlar tabii ki vardır. Etkisizlidirler ama. Kimi iyi niyetlere (iyi niyetlilere) rağmen, genel anlamda yığınlar kandırılmakta, her defasında ayrı ayrı yönlendirilerek, kitleler arasında kapsamlı ayrıştırmalar hesaplanmaktadır.

Bir yandan “ümmetçilik” adı altında gizli bir Sünniileştirme politikası güdülürken (Kanuni Sultan Süleyman döneminde olduğu gibi), diğer yandan Türklüğü, milliyetçiliği hep yukarılarda tutmayı planlamakta, son çeyrek yüzyılda politik-hedef haline getirilen 2023’e kazasız belasız ulaşılmak istenmektedir. Tükiye’deki politik partilerin çoğuna bakınız! Kürt insanını asla adam yerine koymama yaklaşımı, en belirgin politikadır. Açık söylemek gerekirse eğer, “barış süreci” boyunca inşa edilen karakol (kalekol) yapımları hesaplandığında, Devlet, bölgedeki sömürgeci konumunu ısrarla korumak istemektedir.

Kürtlerin sürece doğru yaklaşımları hesaba katılmamakta, bütün yaklaşımlar, denge hesapları üzerinden yürütülmektedir. Mümkünse, Kürtler’in direngen kanatlarını kırıp güçten düşürme ve sonrasında, asla ciddiye alınmayacak kırıntılarla (yasal bile olmayan reformlarla) durumu sürece yayarak bitirmek hesaplanmaktadır… Ama kimse unutmasın ki, artık Kurt Halkı, Ortadoğu’nun en politikleşmiş halkıdır.

Özetle, başta Türkler olmak üzere, bütün Anadolu Halkları, kurtuluşlarını kirli ve karanlık piyon yapılanmalardan ziyade, özgürlüğe kalkmış olan Kürt Halkı ile ittifakta aramalıdır… Bunun dışındaki diğer yaklaşımlar aldatmacadır, kaybettirecektir…

Derin saygı ve selamlarımla,

M. Zewal Doğan

Please follow and like us:
Pin Share

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın