Kaynak işçiliğinden Başbakanlığa uzun, ince yol…

Ben ki, İsveç siyasetini yakından izlemeye çalışanlardanım. 14 Eylül pazar günü yapılacak genel seçimler öncesinde oturup parti liderlerinin yüzlerini gözümün önüne getirmeye çalıştım. İnanılması güç ama, Başbakan ve Moderat (liberal) Parti lideri Fredrik Reinfeldt’den başkasının yüzü doğru dürüst gözlerimin önüne gelmedi. Hele de, Sosyal Demokrat Parti’yi düşünürken başım döndü. Muhteremler, 8 yılda tam 4 lider değiştirdiler. Göran Persson, Mona Sahlin, Håkan Juholt, Stefan Löfven… Hangisi önceydi, hangisi sonraydı; aklım karıştı.

İsveç siyasetinin en belirgin özelliği, partiler, liderlere göre şekillenmiyor. Lider, gelip geçici; kalıcı olan ise partinin program ve ilkeleridir… Parti liderleri, öfkeye kapılarak, bağırıp çağırmıyor; yuttaşlarının bir bölümünü ”ötekileştirerek” siyasal ömrünü uzatmaya çalışmıyor. Olof Palme’den sonra, ”karizmatik lider” devri sona erdi. Dışardan bakınca ”üç koyunu bile güdemez” sanırsınız; ama ülke yönetme becerisine sahipler. Partinin başında iki dönem, üç dönem görev yaptıktan sonra bırakıp gidiyorlar. Ülke sembolik de olsa krallıkla yönetildiği için, daha yukarılara gözlerini dikme şansları da yok. Lider değişiminin yazılı kuralları yok. Geçerli olan etik ilkelerdir. Başarılı olsunlar veya olmasınlar; iki, üç dönem görevde kaldıktan sonra yerlerini diğer arkadaşlarına bırakıyorlar. Öfkeleri, siyasal hırsları, yok. Sonraki hükumetlerde sıradan birer milletvekili veya bakan olarak görev yapıyor; ya da, ”benden bu kadar…”diyerek siyasetin dışına çekiliyorlar…

Bu yılki seçim kampanyaları sırasında ilginç tartışmalara da tanık olduk. Sol Parti toplantısında konuşan bir genç, ”lider hegemonyası”ndan yakınarak”lidersiz parti” önerisinde bulundu. Savını açıklarken, ” Biz, paylaşımcılığı savunuyoruz. Liderlik kurumu, demokratik işleyişini olumsuz etkiliyor. Sol Parti’nin, tek bir lider yerine, kollektif bir irade(başkanlar kurulu) tarafından yönetilmesini öneriyorum. ” dedi. Uzun tartışmalardan sonra, önerinin”anarşist” düşüncelerden kaynaklandığına karar verildi…

Aylardır sürdürülen seçim kampanyaları süresince, Malmö ve Stockholm’deki ırkçılık karşıtı gösterilerde çıkan küçük olaylar dışında önemli bir gerginlik yaşanmadı. İl ve ilçelerde coşkulu seçim gösterilerine tanık olmadık. Aksine, seçim kampanyaları çok sönük geçti. Partilerin seçim söylemlerini, programlarını merak edenler, internet sitelerine girerek kafalarındaki soruların yanıtlarını bulmaya çalıştılar. Büyük meydanlarda, alış veriş merkezlerinin önünde, yanyana dizilen parti görevlileri, sessizce kendi seçim broşürlerini ve oy pusulalarını dağıttılar. İsteyen, gidip istediği partinin broşürlerini alarak sessizce uzaklaşıtı. Kavga, gürültü, itiş, kakış yok!…

İsveçliler, siyasal düşüncelerini pek belli ettirmeyen insanlardır. Trenlerde, vapurlarda, arkadaş toplantılarında’‘Ben Başbakan olsam, şöyle yapardım; böyle yapardım!” diyerek ülke kurtarıcılığına soyunmazlar. İşyerlerinde, kamu kuruluşlarında yıllarca yanyana çalışan insanların hangi siyasi görüşten olduğunu bilemezsiniz. Türkiye’de, 12 Mart ve 12 Eylül’ün bütün acılarını, işkencelerini yaşadıktan sonra İsveç’e gelen sevgili arkadaşım İbrahim Çenet,gittiği her devlet kurumunda, lafı döndürüp dolaştırıp İsveç yönetimine laf çarpar, karşısındaki görevlilerin ne düşündüğünü merak ederdi. Sessizce dinleyen görevliler, her defasında onun yüzüne boş gözlerle bakar, kayıtsızca omuz silkerek, ”Bu, bizi ilgilendiren bir konu değil; buna ancak siyasiler bilir.” derlerdi… Çalışanlar, siyasal eğilimlerine göre değil, birikimlerine ve iş deneyimlerine göre değerlendirilir. Seçimlerden sonraki iktidar değişikliklerinde, hiçbir bürokratın, kamu görevlisinin yeri siyasal nedenelerle değiştirilmez…

2014 seçimlerine gidilirken, İsveç, hiç de bir ‘‘dikensiz gül bahçesi” görüntüsü sergilemiyor… Kamuoyu yoklamalarına göre, iktidardaki sağcı partiler koalisyonu seçimi kaybediyor; yerine sosyal demokrat parti ağırlıklı bir sol koalisyon geliyor. İktidardaki sağ partiler, her şeyi sata sata bitirdi, ülkenin gelir kaynaklarını kuruttular. Sosyal Demokrat Parti ve muhtemel koalisyon ortakları, iktidara geldiklerinde, işsizliğe, geçim sıkıntısına nasıl çare bulacaklarını şimdiden kara kara düşünmeye başladılar bile… Ülkede adı konmamış bir tedirginlik yaşanıyor. İnsanlar, dünyada olup bitenlere karşı çok duyarlılar. Seçime gidilirken, Ortadoğu’daki kanlı çatışmalardan etkileniyor ve korkuyorlar. İsveçlilerde, daha önce hiç rastlanmayan yeni önyargılar gelişiyor… Müslüman, Müslümanlığını ifade ederken daha çekingen hale geldi. Müslümanlara kuşku ile bakarak uzaklaşanların sayısı her geçen gün artıyor. Ortadoğu’daki ”Sünni- Şii ayırımı”, buralarda ”Müslümanlar- Müslüman olmayanlar” şeklinde karşılık buluyor. Bu görüntü, aday listelerini de etkiliyor. Partiler, aday belirlerken, Müslüman kökenlilere karşı daha ‘‘dikkatli” ve ”seçici” davranıyorlar. Bütün bu olumsuz gelişmeler, Müslüman ve yabancı düşmanlığı yapan ırkçı partiİsveç Demokratlarını güçlendiriyor. 2010 seçimlerinde %5,7 oy alarak %4’lük seçim barajını aşan ve parlamentoya 20 milletvekili ile giren İsveç Demokratları’nın bu seçimde de oylarını arttırması bekleniyor.

14 Eylül’de yapılacak seçimi, Sosyal Demokratlar, Çevre Partisi ve Sol Parti’den oluşan ‘‘Sol Blok’‘un kazanması halinde, Sosyal Demokrat Parti’nin yeni lideriStefan Löfven Başbakanlık koltuğuna oturacak. Metal işçiliğinden gelen 57 yaşındaki Stefan Löfven’in dramatik bir yaşam öyküsü var. Daha doğmadan babasını kaybetti. 10 aylıkken annesi tarafından Sollefteå Belediyesi çocuk yuvasına bırakıldı ve bir daha geri alınmadı. Belediye tarafından bir koruyucu aileye verilen Löfven, 22 yaşına dek bu ailenin yanında kaldı. Daha sonra annesini ve kardeşlerini arayıp bulan Löfven, bir süre de onlarla birlikte yaşadı. 2 yıllık ekonomi eğitiminden sonra, 48 haftalık bir kaynakçı kursuna gitti. Yaşamını kaynak işçiliği yaparak sürdürdü… Üyesi olduğu Metal İş Sendikası’nda bir süre ombudsmanlık görevinde bulunduktan sonra, 2012 yılının ocak ayında Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanlığına getirildi. Şimdi ise Başbakanlığa hazırlanıyor…

ali.nergis@gmail.com

Bu Makale aynı zamanda  07 Eylül 2014 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıştır.

 

Please follow and like us:
Pin Share

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın