İBRAHİM HOCA´NIN ARDINDAN.

O beni tanımıyordu. Ben de onu tanımıyordum. Birbirimizi tanımamız şart değildi belki de… Kendisini hiç tanımadığım halde, bilgece yaklaşımlarına, insani yapısına saygı uyandı içimden. Önce yazılarımı okuyup yorum yazdı. Sonra kitaplarımdan ikisini okuyup, değerlendirmelerde bulundu. Bir süre sonra, karşılıklı adreslerimizi güvendik birbirimize. Yazışıyorduk. Kah özel sayfalarımızda, kah alenen yazışıyorduk… Yazışırken, çok ama çok farklı düşünceler kulvarında gezdiğimizi anladık ikimiz de. Bazen, asla uyuşamayacak uçlarda düşünüyorduk. Dünyaya bakış açılarımız çelişiyordu İbrahim Hoca ile. O prensiplerinden taviz vermiyordu, ben, kendi prensiplerimden… Ancak ortak bir yanımız vardı ikimizin de. Ne o kırıcı oluyordu bana yazarken eleştirirken, ne de ben kırıcı oluyordum onu eleştrirken. Karşılıklı bir saygı sevgi gelişmişti aramızda. Sebepsiz. “Bendeniz, yıllarca bir ağabey veya bir kardeş özlemiyle yaşadım. Bir kardeşim olsun istedim hep!” diyordu. “Şimdi, hamdolsun Allah’ıma ki seninle tanıştım…” diye yazmıştı bir keresinde. “Bundan böyle seni öz kardeşim olarak algılıyorum!” diye yazmıştı bana. İbrahim Hoca’nın o cümlelerini okurken o vakit, şimdiki kadar duygulanmamıştım. Ona “Ağbi” dedim, ben de. “İbrahim Ağbi” dedim. 68 kuşağını anlatırdı bana kiminde. Talebeler dönemini… Ben sol’ takılırdım, kendisi muhafazakar’ takılırdı. Asla bir arada yürümez olan fikirler yürütürdük karşılıklı olarak.
Tartışır, mektuplaşırdık. Ve internet sayfasında bizlerle kalemdaşlık yaptı, İbrahim Hoca. Tapkıranlılar Sitesi’nde aylarca beraber yürüdük. Fikirlerimizi, düşüncelerimizi, gelecek kuşakları ilgilendiren bilgileri aktarmaya çabaladık diğer arkadaşlarımızla beraber. Ali Haydar Nergis’le, İsmail Cömertoğu ile, Hasan Yüksel’le, Hüseyin Mirza Karagöz, Taner Soysüren, Ali Karagöz, Yakup Şahindal, Necmettin Yalçınkaya ve diğerleri ile… Yazdıkları ile bizi tarihin derinliklerine götürüyordu, İbrahim Hoca. Din’ine inancına bağlı birisiydi o. Ve yazılarından anlaşıldığı kadarıyla; çocukluğu, gençliği boyunca hep uzak kaldığı memleketine hasretti. Tapkıran köyüne, Nurhak Dağlarına derin bir aşkla bağlıydı o…
O’nu son yolculuğuna uğurlarken, öncelikle İbrahim Hoca’nın ailesine, yakınlarına ve kalemdaşlarına taziyelerimi sunuyorum. Kendisine Allah’tan rahmet diliyor, “Hakk’ın nuru üzerinde olsun!” diyorum sevgili İbrahim Hocam. Nur içerisinde yat, benim saygıdeeğer İbrahim Ağbim… Ben de seni öz bir kardeşin olarak algılıyorum…

Kardeşin Mustafa Zewal,

Please follow and like us:
Pin Share
Editör hakkında 223 makale
Bilen bilir

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın