HİLELİ YAŞAM TEŞHİR OLURKEN

Hayatta ulaşılması gereken herhangi bir hedefiniz yoksa, yaşam sizin için anlamını yitirmiş demektir. O vakit ne kendinize, ne de komşunuza faydanız olur.  Elbette ki hayatı sorgulayarak yola çıkanlar amaçlarına ulaşırlar daima. Tesadüfen kendilerini herhangi bir yolda bulanlar değil. Biliyorsunuz, halk arasında “kamuoyu” diye tabir edilen bir kavram vardır. Kamuoyu kavramı: Duyarlı insanları tarif eder.
Hani yer yer “kamuoyu yoklaması” deniliyor ya.  İşte, günlük aktüalite ile alakalı olan kimselerle yapılır kamuoyu yoklaması. Öylesine suyun akarına kapılmış olan kimselerle değil. Onlar, hiç bir hadiseyi sorgulamaynlardır zaten. Varlıkları yoklukları bilinmez. Onlar dünden yazgılarını başkasına bırakmış; peşinen kendilerine dayatılanı kabul edenlerdir. Onlar geçmişinden habersiz, bu günü ile ilgilenmeyen, yarınları için hiç bir tasası kederi olmayan kesimlerdir. Onlara diyecek sözümüz yok zaten.
Bizi ilgilendiren kesim hayata yaşama duyarlı olan kesimdir. Yaşamı ilmik ilmik sorgulayan kesimdir. Hayatta sosyal birer varlık olduğunun bilinciyle hareket eden kesimdir bizi ilgilendiren. Yani daima ileriyi düşünen, bu gün için fikir yürütürken bile gelecek kuşakları hesaba katan, bireysel ego’sunu yenmiş olan; kendi hak ve özgürlüklerini toplumsal kültle birleştiren kesimdir bizi ilgilendiren.
Zaten biliniyor ki böyle davrananlar toplumsal akışın lokomotif kesimidirler. Topluma, kitlelere, insan yığınlarına onlar yön verirler. Toplumun içerisinde bulunduğu durumu onlar analiz ederler ancak. Toplumun bugününden olduğu kadar yarınlarından da onlar kendilerini mesul görürler. Onlar için insanın rengi, soyu, sopu, ırkı, milliyeti, cinsiyeti olmaz. Onlar, salt kendi dar dünyalarına hapsolmazlar asla. Onlar kendi toplumlarının şahsında bütün insanlıkla alakalıdırlar. Onlar, kendi yörelerinin kendi bölgelerinin gıyabında bütün kainatla ilgilidirler. Onlar, sosyaliteden kopuk yaşayamazlar. Daima içerisinde bulundukları sosyal ortamın kabul edilir olması için çırpınır, sosyal yaşamın bir adım daha ileriye taşınması için gözünü budaktan esirgemezler. Geçmişte sayısız örnekleri vardır onların. Günümüzde onlar,
Yunanistanda SYRIZA, Ispanya’da PODEMOS, Anadolu’da HDP (Halkların Demokratik Partisi) olarak kitlelerin karşısına çıkıyorlar. Tercih, elbette ki halkların kendilerine aittir.
Onlarca yıldır kandırılan Anadolu halklarına sormak istiyorum sahiden. Daha nereye kadar sürüneceğiz, sürükleneceğiz?  Ne zaman derli toplu bir sorgulama ile hayata başlayacağız? Ne zaman farklılıklarımızı zenginlik sayacağız, birbirimize kenetleneceğiz? Ne zaman komşularımıza falanca kökenlidir diye burun bükme yerine, “Komşum ne kökenli olursa olsun, her şeyden önce o da benim gibi bir insandır!” diyeceğiz? Ne zaman geçmişte yaşanmış, yaşatılmış olan kötülüklerden arnıp, doğru bir beraberlik arayışı içerisinde olacağız? Ne zaman düşmanlıkllardan arınıp, gönül rahatlığıyla bir beraberlik yaşayacağız? Bakın!Etnisitelerimizi saya saya bitiremiyoruz. Türküm, Kürdüm, Lazım, Çerkezim, Ermeniyim, Süryaniyim… bilmem neyim.
Her şeyden evvel  insanım. İnsanız be efendiler… İnsan olarak kendimize ne kadar da yabancılaşmışız değil mi? Elbette ki halk olarak bu suç bizlerin değil. Bu bizim ayıbımız değil. Elbette ki onlarca yıldır yalan bir tarih anlatıldı bizlere. Elbette ki birbirimize uzakklaştırıldık. Ötekileştirildik. Ayrıştırıldık. Hatta düşmanlaştırıldık. Yüz yıl boyunca hepimiz adına tek bir etnisite dayatıldı. Günümüz medeni insanının laneleyeceği bir ırkçılık dayatıldı hepimize. Ama yeter! O oyunlar tutmadı. O oyunlar tükendi. Halklar adına yola çıkan gerillanın muazzam direnişi sonucu bozuldu o oyunlar. Toplum uyandı. Uyanıyor işte…
“Cumhuriyet” maskesi  altında Anadolu halklarına dayatılan koca yalan deşifre oldu artık. Aslında anlaşılmayacak bir şey yok ortada. Onlarca etnisiteden teşekkül olan bir imparatorluğun kalıntılarından tek bir “ırk” yaratılmak istendi. Hem de hesaplı kitaplı. Bilerek, istenerek yapıldı. Varsa yoksa “Türklük!” Onun dışındaki her kesime, “Kendinizi inkar ediniz!” denildi. Sahiden Türk ulusuna mensup olan halk yığınları, kendilerine reva  görülen yaşamdan memnunlar mı sizce? Hele bir sorun! İşin bu yönünü de sorgulamak gerekir kanaatimce. Anadolu’da bir bütünen halk yığınları inim inim inlerken, onlar adına ahkam kesenlerin sefa sürmesi cahiz midir sizce?
On yıldır “Çözüm Süreci” yalanının arkasına saklanan AKP yöneticileri, bugün yeniden savaş naraları atarken, yarın kimin çocuklarını sürecekler cepheye acaba? Yine yaşamını kaybedecek olanlar halkın çocukları değil mi? Neyse, uzatmayayım. Sözlerimi toparlayıp bitirirken, daha evvel de yazdığım gibi bir kez daha Anadolu insanına “gelecek” adına duyarlı olmayı öneriyorum. 7 Haziran seçimlerine az kaldı şurada. Tarih, toplumlara böylesi  fırsatları her zaman sunmaz. Elbette ki her seçim önemlidir. Elbette ki koşullar neolursa olsun, hayatın akışı hep önemlidir. Ama bazen toplumlar adına öyle fırsatlar var ki, o fırsatlar kaybedilirse bir daha tellafisi zor olan yıllar yaşatır herkesime. Aslında Anadolu’da 1924’ten bu yana kitlelere dayatılan rejim, çok hileli bir yaşamdır. Anadolu halklarının yaşadığı acılara, dramlara girmeyeceğim. Kitaplar, kütüphaneler dolusudur artık anlatılanlar. Öyleyse tekrara gerek yok. 7 Haziran’ı doğru değerlendirerek onlarca yıldır halklarımıza dayatılan ceberrüt rejimi görüyoruz. Ve her yönü ile açığa çıkmış olan, açıkça teşhir olmuş olan bu hileli yaşamı sarsmak için  kim ne kadarını yapabiliyorsa o kadarını yapsın diyorum. HDP, ilk defa seçimde deneniyor, bu hususu unutmayalım…
 Derin saygı ve selamlarımla
Mustafa Zewal Doğan
Please follow and like us:
Pin Share

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın