TANRININ ÖLÜMÜNE İÇLİ BİR AĞIT

Bundan yaklaşık on beş yıl önce yollarımız kesişmişti. Ta o zaman diğerlerinden ayrıksı duruyordu. Acemiydim evet. Ama onun bu yolu sağlam adımlarla yürüyebileceğine inanıyordum. Gözlerinde sevginin kıvılcımları vardı. Henüz içindeki tanrıyı öldürmemişti. Ondandır ki, o edebiyat toplantısında sadece onunla ve Ali Kızılgedik ile ilişkide oldum. Uzaktan uzağa birbirimizi izliyor ve birbirimizin başarılarına da gönülden seviniyoruz.

Yazar Şair Akman Gedik’ten söz ediyorum. Dilimizin Zazaki lehçesiyle ve Türkçe birçok kitabı çıktı. Şiir, öykü serüvenine denemeyi de eklemiş. İyi ki de eklemiş.  Bezuvar Kitaplığı’ndan yeni çıkan, Renk Yoksulu adında deneme kitabını tekrardan okuyorum. Türkiye’nin ahvalini ele almış; kinlerini, öfkelerini, hoşgörüsüzlüğünü ve sevgisizliğini. Ondandır ki, o topraklarda tanrı ölmüştür. Çünkü tanrı sevgidir. Sevgi ise can çekişiyor. Irkçılığın, tahammülsüzlüğün batağında debelenmektedir. Doğal olarak ahlaksızlık da almış başını gidiyor. Her duldada bir çete türemiş. Herkes bir çetenin sağ kolu olamamışsa da serçe parmağı olmak istermiş. Sevgili Akman’ın buna benzer cümlesini mizah sayanlar olabilir. Bence kötü yanılırsınız. Çünkü gidişat oraya doğrudur.

Bu sevgisizliğin nedenini Sevgili Akman Gedik’in kitabında öğreniyoruz: Kâh gülerek, kâh üzülerek…

Farklı bir üslupla denemelerini kaleme almış. İroniyi oldukça iyi kullanmış. Bazı denemelerde ise masalsı bir dille karşılaşıyoruz. İnsanı sıkmıyor. Okurken yüreğine güzellikler doluşuyor. Hoşgörü ve sevginin damlaları yüreğinize serpişiyor ve gülümserken üzülüyorsun da.

Gece adlı denemesi oldukça beni etkiledi. ‘’Zamparaların, en can siperane dostudur gece… Gündüz gözü bu icraatlarını gerçekleştirmeyenler, geceye başvurur, gecenin koynunda başlarlar bu eylemlerine… Puştlukların bini bir para, kalleşlikleri de cabası… Arkadan enseye yapışan demir namlu, kurbanlarını çoğunlukla geceleri seçer…’’

Çoğu zaman yaralı coğrafyada geceyi bile beklemiyorlardı. Gündüz kaçıp götürüyorlardı. İşkencelerle öldürülürlerdi. Ölümler hala devam ediyor. Şekil değiştirdi sadece. Bu sefer de İslam adına canilerini devreye soktular. Şimdi insan kesmekle meşguller.

Ezdileri de yazmış. Ağıt gibi kaleme almış adeta. İnsanın tüyleri diken diken oluyor. Ve ben Ezdiyim diyor. Evet, sevgili Akman Gedik, ben de Ezdiyim. Hele bugünlerde Edirne’ye dayanmışken kardeşlerimiz. Sitem ettim Diyarbakır’a ve Mardin’e, kardeşlerimize neden güven telkin etmediler diye. İşid’i yakınlarında hissediyorlarmış. Onun için de mümkün oldukça uzaklara gideceklermiş! Oy ben öleyim cana, ağaca, toprağa kıymayan canlar. Bu ne acıdır böyle.

Aynı kökün iki dalı olan Alevileri anlatır. Oradan da Varto’ya uğrarız.

Varto Festivali’nde gözlemlerini aktarır. Orada ezilen ulus psikolojiyle karşılaşır. Kendisini küçük gördüğü gibi kendi sanatçısını, yazarını ve şairini de küçük görürler. Ressamlar, yazarlar umduklarını bulamazlar. Çünkü yıllardır aşağılanan halkım kendini küçük görmektedir. Ezen ulustan birilerinin eserlerini beğenirler. Çünkü bilinçaltlarında ezenleri büyük ve gelişkin görürler. Bu da yaralı coğrafyanın aşılmamış küçük bir kusuru olsa gerek.

Ve tanrının hala yaralı coğrafyada nefes aldığını görüyoruz ve seviniyoruz. Çünkü Varto’da, Mardin ve diğer Kürt şehirlerinde olduğu gibi inanç ve millet farkı gözetilmediğini görüyoruz.

Evet, Kürt coğrafyasında sevgi filizlenmiş, yani orada hala tanrı yaşam mücadelesi veriyor.

Bence Akman Gedik’in tüm kitapları okunmalıdır.

Please follow and like us:
Pin Share
Editör hakkında 223 makale
Bilen bilir

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın