Zulmün Artsın!

Çember,  gittikçe daralıyor.

Bir boğulma hali.

Gelen gün, gideni aratıyor.

AKP’nin, tek başına iktidar olma şansını yitirdiği 7 Haziran 2015 seçiminden sonraki kısa süreçte terör aniden tırmandırıldığında, Burhan Kuzu: ‘’ Millet, kaosu seçti, bu tespitim zaman içinde beni doğruladı.’’ dedi.

Seçimi  yenilemenin gerekçesi de buydu.
Yeniden seçim yapılacak. AKP tek başına iktidar olursa, terör önlenecek, ‘’istikrar’’ gelecekti…

Hani, ne oldu?

‘’İstikrar’’ gelmedi; evdeki hesap çarşıya uymadı.
Ülkenin Güney Doğu’sundaki çatışmalar yetmiyormuşçasına, Yemen türküleri henüz  belleklerdeyken, birden Suriye topraklarında bulduk kendimizi.
Bize, kimler tarafından ne görev verildi, orada ne kadar kalacağız, bilmiyoruz.

Bağda üzüm bekleyen çocuk, uzaktan babasına bağırmış:

‘’Baba, bir hırsız yakaladım!’’
‘’Aferin oğlum, al, getir!’’
‘’Baba, hırsız gelmiyor.’’
‘’Bırak, gitsin öyleyse!’’
‘’ Baba, ben hırsızı bırakıyorum da, o beni bırakmıyor!’’

Suriye topraklarındaki hal-i pür melalimiz budur…

Büyük Orta Doğu Projesi’nin eş başkanıydık, ’dünya lideri’ydik, İslâm ülkelerinin halifesi olacaktık.
Hepsi birer masalmış…
Hesap, önceden belliymiş:
Alavere, dalavere; Kürt Memed nöbete!..

IŞİD’le mücadele etmek için Suriye’ye girmeye ne gerek vardı.
IŞİD içimizde.
Önce silah verip donatıyorsun. Geceleri sınırın beri tarafına geçip dinlendikten sonra, sabahleyin sınırın öbür yanına giderek savaşmalarına izin veriyorsun. Şimdi de girdiğin Suriye topraklarında, ‘Cerablus- Azez hattını IŞİD’den temizledik’ diyerek seviniyorsun.

Allah, fukarayı sevindirmek için eşeğini kaybettirip geri buldururmuş.
Bu nasıl bir öngörüsüzlüktür?
Adamlar, senden aldıkları silahları sana karşı kullanıyor.
Sivrilttiğiniz çöp, bir yerlerine batmaya başlıyor.
Şimdi, baş sorumlularından biri olduğun olumsuzluğu düzelttim diye seviniyorsun.
ABD’nin, İngiltere’nin, Rusya’nın karada savaşan bir tek askeri yok.
Sığınmacılara kucak açan biz.
Suriye topraklarında sonu gelmez bir belirsizliğe adım atan biz.
Biz miyiz köyün delisi..

Ha, sahiden, düne kadar birlikte olduğunuz din kardeşleriniz Katar ve Suudi Arabistan neredeler?
Neden böylesi bir günde yanında değiller?
Hani, birlikte girecektiniz o topraklara?

Milyonlarca Suriyeli sığınmacıdan bir tanesini bile ülkelerine almadılar.
Suudi Kralı öldüğünde bayrağı yarıya indirip, burnunuzu sile, sile, gözyaşı döktünüz.
Peki, onlar ne karşılık verdi size?
Tıpkı Osmanlı atalarınıza yaptıkları gibi,
Sizi arkadan hançerlediler.
FETÖ darbesinin altından Suudi parmağı çıktı.
Kimse yalanlamadı; Başbakan Binali Yıldırım, ‘’Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’’ dedi.
Aha bu da size kapak olsun!..

Sonuçlara  bakalım:
Suriye seferi, Güney Doğu’daki terörü tetikledi.
Her gün, sayıları giderek artan Memedler ölüyor!
Kan gölüne döndü ülke!
Dışarıdaki sıkıntılarınızın, dışlanmanın acısını, kendi  insanınızdan çıkarıyorsunuz.
Korku iklimi, her yana dalga, dalga yayılıyor.
Korku insani bir duygu.
Sadece biz değil, siz de korkuyorsunuz.
Avşa Ada’sından,  Ali Ağaoğlu’nun helikopteri habersiz uçuş yaptı diye F-16 kaldırıyorsunuz.
Korku dağları bekliyor.

Reis, Saray’ında yalnızlaştıkça yalnızlaşıyor.
Yanında güveneceği bir tek Allahın kulu yok.
‘’Beraber yürüdüğü’’ arkadaşlarının hepsini tırpanlamış.
Kimin, kendisini ne zaman arkadan hançerleyeceğini bilmiyor.
Neredeyse  gölgesi bile potansiyel  tehlike onun için.
Elinde, iki tarafı da bilenmiş keskin bir kılıç; salladıkça sallıyor!
Kılıç darbelerinin son kurbanı ise İçişleri Bakanı Efkan Ala.
Sırdaşıydı, güvenebildiği adamlar listesinin en önlerindeydi.
Bir gün, onun da ipini çekiverdi.

FETÖ’cü darbe girişimini haber vermemelerine karşın, Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarına neden dokunmadı?
O, başka bir hesap…

IŞİD’e giden tırlar dolusu silahın sırların hesabı var orada.
‘’Suriye’den Türkiye’e 8 füze attırılarak’’ çıkarılacak savaşın gizleri var.
Reis, otoritesini arttırdıkça, daha da güçleneceğine, çözülüyor…
Ayakta kalabilmek için daha çok güce, daha çok baskıya gereksinme duyuyor.

FETÖ’cü  darbe girişiminden sonra kuru ve yaş birbirine karıştırıldı.

Bir McCarthyciliktir aldı başını gidiyor.

Bu korku ikliminde itiraz edilebilecek, baş vurulacak hiç bir kurum yok.
Sayıları onbinleri bulan tasfiyelerin hiç bir hukuki dayanağı yok.
Aslında ortada hukuk diye bir şey yok;
Çoktan esas duruşa geçti o da..
Anamızı ağlatan kadı; kimi kime şikâyet edeceğiz.

Ekonomi  konuşulmuyor.
Eğitim çökmüş.
İşsizlik, geçim sıkıntısı unutulmuş.
Muhalefetin üzerine ölü toprağı serpilmiş
Meclis, ‘’bekleme odasında’’ işlevsiz.
Yargı bitmiş…
Bu yel böyle eserse, bu tırpan da böyle keserse, Reis’in ayakta kalabilmek için uygulamak zorunda olduğu baskı  düzeni artarak devam edeceğe benziyor.

Baskıları, hukuksuzlukları, ‘tek adam’ düzenini sürdürmekten başka çaresi yok.
 ‘’Bisiklet yasası’’dır geçerli olan:
Durmak yok; durmak, düşmek demektir…
Yaşar Kemal, böylesi durumlarda, ‘’Zulmün artsın!’’ diyordu; ‘’zulmün artsın ki, tez zeval bulasın!’’

ali.nergis@gmail.com

Please follow and like us:
Pin Share

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın