‘‘AĞLAMA HALEP…..’’

Yıktılar seni, binlerce yıllık tarihi eserlerin ile

Yaralısın, biliyorum, ama Ağlama Halep……

 

Güzel bir yaz günüydü seninle tanıştığımda. 2008’in Temmuz’unun en sıcak günüydü seni ilk defa ziyaret ettiğimde. Bütün ihtişamın ile buram buram tarih kokuyordun. İnsanı kendine çeken bir özelliğin vardı. Daha ilk dakika beni de o büyülü dünyana çektin, bana yüreğini açmıştın. Ben de senin ile tanıştığıma çok memnun olmuştum.

 

Sohpet ederken bana, ‘’Bezirgânın katırını ürkütmeden, mutlu ve huzurlu bir hayat yaşıyorum’’ demiştin Halep! Ama daha sonra yerli bezirgânın katırını ürküttüğün zaman seni ısırdı.

Dışarıdaki Zalimler, Tiranlar, Emperyalist-Siyonist işbirlikçiler, yüzyıllardır seni yıkmak için fırsat kolluyorlardı. İşte o ‘‘tarihi fırsatı’’ nihayet yakalamışlardı ve senin üzerine en barbar, en yobaz, en sömürgeci cihatçılarını ve teröristlerini ihraç ederek arkadan hançerlediler. Senin binlerce yıldır gözün gibi koruduğun her değerine acımasızca saldırdılar. Adına da ‘’bezirgandan kurtulup, – sözüm ona – anlı-şanlı demokrasi gelecek’’ diye koydular. O sevecen, cana yakın ve misafirperver insanların da tiranların kandırmasıyla birbirini boğazladılar.

 

Daha düne kadar tarımın ve ekonominin kalbi olarak bütün Suriye’yi doyuran Sen Halep’in o güzelim zeytin bahçeleri yeşil değiller artık, nar bahçelerinde ve üzüm bağlarında bübüller ötmüyor ne zamandır, çevrende yetişen fıstıkların yeşili soldu. Bir zamanlar, yumuşak ikliminle, kültür ve sanat çevrenle, eğlence hayatınla ve zengin mutfağınla insanları kendine çeken bir özelliğin vardı. Ama şimdi ekmek dahi bulamayan öksüzlerinle yalnız kaldın be Halep! Kebabın kökeni tartışmalarında Adana ve Urfa ile yarışırdın. Senin o güzel kebabının tadı-tuzu kalmadı, tatlılarında artık yenilmiyor ve güzel keklerinin rengi soldu.

 

Arapçada ve diğer bazı Sami dillerinde “süt veren” anlamına geliyor adın, ama şimdi oluk oluk kan veriyorsun be Halep! Ama bu senin suçun değildir, üzülme Halep. Sana kan kusturan zalimlerin ocakları sönsün.

 

­­Bir zamanlar Maraş Sancağının ve Elbistan kazasının bağlı olduğu, dedelerimizin yaya olarak gittikleri ve biz Elbistanlılar için de mutlaka ziyaret edilmesi arzu edilen sen Halep şehri, tüm ihtişamıyla o zaman dimdik karşımdaydın o gün.

 

Ya şimdi?

 

Şimdi ise, tiranların, zalimlerin ve onların attıkları "kemikleri" yalamak için "vekalet savaşçıları ve yerli beziganın tarafından lime lime edildin, kolun kanadın kırıldı. Ama sen yüzyıllardır çok iyi biliyordun ki; bu zalimlere ve sömürgecilere fırsat düştü mü sana acımasızca saldırırlar.

 

Tarihinin en eski dönemlerinden günümüze kadar gelebilmiş çok eski bir şehirdin. Pek çok tarihçi senin için "Doğunun Kraliçesi" terimini kullanmıştı, ama şimdi ise "Doğunun kanadı kırık, yaralı serçesi" oldun be Halep. Tarumar oldu hergün Arapça, Türkçe, Kürtçe, Ermenice ve Fransızca seslerin geldiği tarih kokan o sokakların. Nazım Hikmet’in havasını koklayıp, "üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim" diyerek bir şiirine senin adını verdiği, daha düne kadar koruma altına alınan kayşani taştan yapılan evlerini birer birer yıktılar ve harabelerine kan sıçrattılar.

 

Emevi Halifesi El Velid Bin Abdülmelik tarafından başlatılan ve Halife Süleyman döneminde bitirilen en eski camin Zekeriya (Emevi) Cami’sini yaraladılar. Caminin içinde iken karşılaştığım bir Hollandalı kadın, bu eserin mutlaka korunması gerekir demişti, ama şimdi harabeye dönüştürdüler. İhraç ettikleri barbar ve yobaz cihatçılarına güvenerek üç hafta içinde senden namaz kılmayı hayal edenleri hayal kırıklığına uğrattığın için teşekkür ederim. Bana o şansı 2008’de verdin. Bu kadar acı içinde geç kalmış teşekkürümü lütfen kabul et. Cami içinde Hz. Yahya'nın babası olan ve Davud Peygamber’in soyuna dayanan Hz. Zekeriya peygamberin türbesini de rahatsız ettiler.

 

Ağlama Halep ağlama,

Biliyorum çok yaralısın.

Tarihin her döneminde gözün gibi koruduğun herşeyi, zalimler ve tiranlar yıktılar.

 

Evet ya, o beş bin yıllık Kaleni de yıktılar. Hani, Selahaddin-i Eyyubi'nin oğlu Malik el Zahir Gazi döneminde senin merkezin olarak yeniden inşa ederken Gaziantep Kalesi'ni yapan ustaların da çalıştığı o kalen. Dibindeki kanal, tarihe inat dimdik ayaktaydı, ama şimdi ise içine bombalar döşeyerek lime lime ettiler. İçindeki Hitit Tapınağını da.

 

Hani Müslümandınız? Hani İslam için savaşıyordunuz? Hani her yere İslam bayrağı dikmek için uğraşıyordunuz? İhraç ettiğiniz cihatçılarınız ile Hz. Yahya'yı ve Hz. Zekeriya’yı üzerek mi yapacaktınız? Selahaddin-i Eyyubi'nin oğlu Malik el Zahir Gazi’nin yaptığı eserlerin altına bombalar düşereyerek mi yapacaktınız?

 

“İstanbul yıkılırsa ben Halep olarak yaparım, ama ben yıkılırsam İstanbul yapamaz” demiştin bana. Maalesef tiranların ve zalimlerin cihatçı çakalları, yerli bezirganın ile birlikte seni yıktılar, seni lime lime ettiler.

 

Buyursun İstanbul seni yine eskisi gibi yapsın!

Yapar mı dersin?

 

Çok yaralandın Halep, çook

Ağlama Halep ağlama.

 

 

Hüseyin Mirza Karagöz

16 Aralık 2016

 

 

 

Please follow and like us:
Pin Share

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın