Gazete, kitap okumayan Türkler

Kütüphaneden telefon ettiler. Kendilerine bir konuda yardımcı olmam için uygun bir zamanımda uğramamı istediler.
”Hangi konuda?” diye sordum.
”Kitaplar konusunda…”
Sözü uzatmadan, ”tamam” dedim; 2 gün sonra buluşmayı kararlaştırdık. Neden çağırmış olabilirlerdi? Okumak için en son aldığım kitapların geri verilme tarihlerine baktım, süreleri henüz dolmamıştı. Geriye bir tek olasılık kalıyordu: Benden, Türkiye’den satın alınacakları yeni kitapların listesini isteyeceklerdi. Daha önce böyle istekleri olmuştu. Önerdiğim kitaplar Lund’daki bir kültür merkezinde başka önerilerle de birleştirilmiş, uygun bulunanların Türkiye’den satın alınmasına karar verilmişti.
Hemen kolları sıvadım. Türkiye’deki kitap kulüplerinin listelerini taradım. İnternetten, yayınevlerinin sitelerine girdim; yeni çıkan kitapları inceledim. Şiir, öykü, roman başta olmak üzere bir çok dalda listeler hazırladım, kitap içerikleriyle ilgili kısa notlar çıkardım. Görüşmeye gittiğimde, gülümseyerek bir odaya aldılar beni. Yıllardır gele gide çoğunu tanıyordum zaten. Özenle hazırladığım kitap listesini çantamdan çıkarıp masanın üzerine koydum.
Şef, gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı:
”Biliyorsunuz, bütün dünyayı etkileyen ekonomik bir kriz var!”
Bunları bana söylemesinin bir anlamı yoktu. Kitap listesi hazırladığım için bir karşılık beklemiyordum. Daha önceleri de bu yönde bir beklentim olmamıştı. Bakalım sözü nereye bağlayacaktı.
” Türkçe kitaplarla ilgili bir sorunumuz var!” dedi
Şaşkınlıkla sordum:
”Ne gibi?”
” Türkçe kitaplar okunmuyor! Almanya’dan hergün getirttiğimiz günlük 2 Türkçe gazeteyi de açıp okuyan yok. Bunda internetten okumanın payı da olabilir. Ancak, bizim sorunumuz Türkçe kitaplar..Yaptığımız istatistiklere göre, Malmö kütüphanelerindeki Türkçe kitapların okunma oranı diğer dillere göre en son sıralarda yer alıyor..”
Birden bir ”aşağılanmışlık” duygusuna kapıldım. Kadın, düpedüz yüzüme karşı ”cahil bir toplumsunuz!” diyordu sanki.
Uzatmadan sözlerini bağladı:
” Sizden,Türkçe kitapların okur sayısının arttırılması için bize yardımcı olmanızı bekliyoruz. Elimizdeki sonuçlara göre Türkiye’den yeni kitap siparişlerinde bulunmakta zorlanacağız. Kısa sürede önlem almazsak, bir, iki yıl içinde raflardaki Türkçe kitapları kaldırmak zorunda kalabiliriz.”
Masanın üzerine yaydığım kitap listelerimi toplayıp çantama koyduktan sonra ayağa kalktım:
”Tamam, anladım; elimden geleni yapacağım!” dedim ve çıktım.
Benzer bir travmayı İsveç’e geldiğim ilk yıllarda da yaşamıştım.
O yıllarda, Devlet Göçmen Dairesi, yabancıların kolay İsveççe öğrenmelerini sağlamak için çeşitli dillerde kolay İsveççe ile hazırlanmış ve okurlara bedava dağıtılan gazeteler çıkarıyordu. Türklere yönelik gazete çıkarılması da gündemdeydi. 28 bin sözcüklü Türkçe- İsveçce Sözlüğü hazırlayıcısı sevgili dostum, ağabeyim Durusoy Yazan, Stockholm’den telefon etmişti:
” Malmö’de neler yapıyorsun? Yakında, Türklere yönelik kolay İsveçce ile basılmış På Lätt Svenska ( kolay İsveçce) adlı aylık bir gazete çıkarılacak. Gazetenin bütün masrafları ve personel giderleri Devlet Göçmen Dairesi’nce karşılanacak. Gazetenin sorumluluğunun bana verilmesi söz konusu. Gel, bu işi birlikte yapalım.”
Bekardım o yıllarda; çoluk çocuk henüz yoktu. Valizimi hazırladım, haber beklemeye başladım. Bir hafta sonra, Durusoy ağabey yeniden aradı, sesi iyi değildi:
” Çok üzgünüm, Türklere yönelik kolay İsveççe gazete çıkarılması projesinden vazgeçildi. Kürtçe, Yunanca, Sırpça, Arnavutça dillerini karşılayacak gazete çıkarılmasına karşın, Türklere yönelik gazete projeden çıkarıldı. İsveçliler, aslında duygularını pek belli ettirmeyen insanlardır. Gerekçeyi açıklarken, yüzüme karşı, açık açık, ‘Türkler, uslu, uyumlu, ancak, gazete, kitap okumayan insanlardır; onlara yönelik gazete çıkarmaya gerek yok’ dediler.”
Kütüphanedeki görüşmemden sonra, iskambil kağıdı oynamaktan ve argo konuşmaktan başka bir şeyin yapılmadığı derneğimizden içeri girdiğimde Kenan, bir masada, 3 kişi ile birlikte taş oynuyordu.. Kenan, deli dolu, ama sevdiğim mert bir arkadaşımdır. İsveç’e aynı yıllarda gelmiştik. Masadan kaldırıp bir kenara çektim; ”Kenan” dedim,” Durum böyleyken böyle, bu duruma bir çözüm bulmamız gerek…”
Kenan, her zamanki kıvrak zekasıyla hemen ”Türk usulü” çözümü buldu:
”Biliyorsun, buradaki insanların hiç birisi kitap okumaz. Taştan, iskambilden başka bir şey bilmezler. Ancak, milli bir konuda görev düştüğünde de ellerinden geleni yaparlar. Ben diyorum ki: Buradan 40-50 kişiyi götürüp kütüphaneye üye yapalım, adlarına sürdürümcü kartı çıkaralım. Değişik zamanlarda kütüphaneye uğrayıp kitap ödünç alsınlar. Evde bir, iki hafta beklettikten sonra iade etsinler. Kütüphane görevlileri, kitapların okunmadan geri getirildiğini nereden bilecekler; sınava çekecek değiller ya!”

”Tamam Kenan, tamam!” diyerek dernekten ayrıldım. Birkaç gün sonra da kütüphaneye uğrayıp, ”Çok düşündüm, ancak Türkçe kitapların daha çok okunmasını sağlayacak bir çözüm bulamadım” dedim..

ali.nergis@gmail.com

Not: Bu yazı aynı zamanda 09-02-2014 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanmıştır.

Please follow and like us:
Pin Share

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın