ORTADOĞU’DA KANAYAN TOPRAKLAR

Ruhani literatürde “KUTSAL TOPRAKLAR” olarak da bilinen coğrafyamızda, Filistin ve Kürdistan yaraları hala kanamaya devam ediyor. Karmaşa Dünya medeniyetleri, Yirmi Birinci Yüzyılın ilk çeyreğini yarılarken, asırlardır işgal ve istilalara vesile olan bu topraklar, zenginlik kaynakları yüzünden, coğrafik olarak stratejik önemleri, jeopolitik konumları ve daha birçok önemsenen nedenlerden ötürü belalardan kurtulamamaktadır. Uzak tarihi bilmiyoruz.

Ancak yakın tarihte Orta-Doğu’ya genel bir bakış açısıyla baktığımızda; tarihten günümüze (Hilafet dönemleri dahil), bu topraklar üzerinde yaşamakta olan halklar asla kendi topraklarının efendisi olamamışlardır. Zira, iktidar erki olan aşiret, kabile veya bireyler tamamıyla kendi halklarına karşıt olup; daima başka güçlerin hesabına olan politikalar gütmüşlerdir.

Dikkat edilirse eğer, toplumsal sosyalitenin en derin ideolijileri bu topraklarda şekillenmiştir. Teolojik tarihsel realite (yani ruhani inanışlar- din bilimi vessaire…) bu topraklardan doğmuş, dünyanın diğer yerlerine buralardan dağılmıştır. Tarihte “Peygamberler” olarak ahd edilen ve topluluklara yön veren seçkin kişilikler, yine, onlara atfen vahiy yolu ile gökten inildiğine inanılan “Kutsal Kitaplar” bu topraklarda ete kemiğe bürünmüştür… Özetle, vurgulamak istediğim ve herkesin az çok bildiği bu husus derinlikli bir konu olduğundan geçiyorum.

İnsanoğlu bütün felsefik öğretisine rağmen hep kendi soyuna karşıt olmuştur. Soğuk savaş dönemleri dahil, dünyanın çarkı hep çıkar dişlileri üzerinden dönmüştür. Gerek dünyanın diğer kesimleri, gerekse de bölgemizde yönetim adına güç olanlar, (kitle kıyımlarına rağmen) mazlum halkları çıkarlarına kurban etmişlerdir.

Bizim coğrafyamızda özellikle Filistinliler ve Kürtler bu haksızlığı daha çok “UlusDevlet” dönemlerindeki yıllarda yaşamışlardır. Ama koşullar ne denli tersine çevrilmeye çalışılsa da, örgütlü olan halkları bitirmek imkansızdır. Gün gelir hakikat de, adalet de yerini bulur. İşte, tarih kendi deminde adım adım ilerlerken, artık dünyada “Bağımsız Filistin” rüzgarları esmeye başlamıştır. İsveç Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanı ve Başbakanı olan sn. Stefan Löfven’in önerisi üzerine, artık tek tek devlet parlamentoları “Bağımsız Filistin” adına seçimlere gidiyor ve Filistin’in tanınması için lehte oy kullanıyorlar. Sözün kısası: 1948”de yapılan bir hata, ilgili güçler tarafından tellafi edilmeye çalışılmaktadır…

Kürtler’e gelince: Kürtler, başta komşuları olan halkların kaba vicdansızlıklarına, sonra da uluslararası stratejik çıkarlara kurban edilmişlerdir. Bu hususta yukarıda da açıklandığı üzere, mızrağın ucunu beraber yaşadıkları halk yığınlarından çok, başkalarının kuklaları olan yönetimlerine çevirmek, tam yerinde olacaktır. Örneğin Suriye, Irak, İran ve Türkiye yöneticileri tarihlerinin her karesinde “Yaradan ve yaratılan’dan” sözederler. Müslümanlıklarıyla övünürler adeta! Ancak, ne var ki Yaradan’ın Kürd’e bağışladığı dillerini bile siyasi çıkarlarına kurban etmekten asla tereddüt etmezler. Etmediler de bu güne kadar…

Sonuç olarak vurgulamak istediğim şudur ki: Yirmibirinci yüzyılın ilk çeyreğinde, dünyanın gidişatını belirleyen alan, yine Kutsal topraklar olmaktadır. Konumuz gereği Filistinliler ve Kürtler, son yüzyıllık yakın tarihlerinde, “Denize düşen yılana sarılır!” misali, daima tutunacak dal aramışlardır. Soğuk savaş döneminin ideologları dahil, çalmadıkları kapı bırakmamışlardır. Daha çok da yanıbaşındaki halkların yönetimlerine çokça bel bağlamış, her defasında oyuna getirilmiş, uluslararası güçler tarafından yarın kullanılması gereken bir kart olarak hep rafa kaldırılmışlardır. Uluslararası çıkarlar hususunda, Filistinliler de, Kürtler de ilişkilerinde hatalı ve eksikli yaklaşmışlardır. Örneğin, Filistin adına hareket eden güçler, İsrail Halkı adına kurulan devleti (1948) reddederlerken, Kürtler, dost-düşman ayırımını doğru ele alamamışlardır.

Sırtlarını hiç güvenmeyecekleri kimselere dayamışlardır. Hatta çoğu zaman, karşıtlarından çok birbirleri ile uğraşmışlardır. Bugün, bölge ve dünya konjonktörü değişmiştir. Dünya’nın sözü geçen güçleri, kendilerine yeni müttefikler aramaktadır. Daha evvelki yazılarımda da vurguladım: Uluslararası ilişkiler karşılıklı çıkarlara göre şekillenirler.

İşte bu yüzden altını çizerek vurguluyorum ki, Kürtler ve Filistinliler her zamankinden daha çok serinkanlı siyasetler geliştirmelidirler. Özgürlüğe yürüyen halklar, toplumsal olarak şekillenirken doğru hesaplar yaparak kendi tarihlerini yazarlar. Bölgemizde, bir yandan son bir asrın ezberleri bozulurken, diğer yandan yeni çıkarlara dayalı yeni ilişkiler, yeni müttefikler arayışını doğru okumak gerekir diye düşünüyorum, hatta öneriyorum…

Orta-Doğu’da kartlar yeniden karılırken, yavaş yavaş “Bağımsız Filistin Devleti” söylemleri yükselmektedir. Kürtler ise, İslamı sadece maske olarak kullanan, ancak özünde dünya halklarının ortak düşmanı olan çağımızın en barbar organizasyonu IŞİD’e karşı gösterdikleri direnişle adeta test edilmişlerdir.

Kobané ve Şengal kasabalarının şahsında, direnen Kürt halkı, tarihinde ilk defa davalarını uluslararası kamuoyuna malletmişlerdir. Umarım, Orta-Doğu’da kanayan topraklar adına hareket edenler, dost ve düşman ayırımında eskiden içerisine girilen hataları tellafi eder, içerisinden geçmekte olduğumuz şu çeyrek asrı, halklarımızın nihayi zaferi ile taçlandırırlar. Bunun için yer de müsaittir, vakit de. Aksi taktirde yaramız kanamaya devam eder…

Derin saygı ve selamlarımla,
M. Zewal Doğan

Please follow and like us:
Pin Share
Editör hakkında 223 makale
Bilen bilir

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın