Köylümüz bile tavuğu yumurtayı şehirden alırsa

2006 yılında yolumuz Ferhatpınarı’na düşmüştü. Daha önceden kendinin ve bahçesinin ününü duyduğumuz Hamit Çiçek’e misafir olduk. Gerçekten bahçesi; havuzları, bahçesinde çevrede pek görülmeyen cins ağaç ve çiçekleri, dört bir yanına serpiştirilmiş küpten kağnı tekerine kadar yüzlerce tarihi veya otantik eşyalar görülmeğe değerdi. Sohbetimiz sırasında şu cümlesi çok garibime gitmişti:

 ‒ Hoca’m, bizim köyün hemen hemen hepsi, eti, sütü, yoğurdu, yumurtayı, hatta misafire ikram edilecek tavuğu bile şehirden (Elbistan’dan) alırlar. Başka örneği var mı bilmem…

 Yine o yıl hemen bütün köyleri gezmiştim. Ova köylerimizde bile şiddetle azalan köy nüfusları diğer köylerde inanılmaz seviyeye düşmüştü. Kiminde 60 yaşlı yaşıyordu, kiminde sekiz on hane… Zaten seçmen ve öğrenci sayısından da hangi köyün ne kadar nüfusa düştüğü belli olur.

Beştepe köyüne vardığımızda, terasta oturan beş altı kişi, bizi çaya davet etmişlerdi. Tanışıp konuşurken o evin İngiltere’de çalışan sahibi çok ilginç bir şey söyledi:

‒ Köyümüzde çok az insan yaşar. Belki elli köy böyledir. Bizler yurtdışında çalışırız, burada yaşlılarımız kalır. Gençleri ve ilkokulu bitiren çocukları da götürürüz. Ben babama, her ay 300 dolar gönderirim. Altı dönüm elma ve diğer meyvelerden oluşan bahçe oluşturdum, tarlalar da var, bunların da geliri sizlerin olsun dedim. İnan Hoca’m, birkaç yıl içinde bahçe harap olmaya başladı tarlalar da ekilmemeye… Babama “Neden ekmiyorsunuz” diye sorduğumda bana cevabı üzücüydü; “Oğlum gönderdiğin 300 dolar bizi gül gibi geçindiriyor, şu yaşta tarlaynan marlaynan kim uğraşacak”. Maalesef köylerimizin çoğunda arazi ya ekilmiyor, ya bakılmıyor… Hayvancılık dersen zaten öldü gibi…

Örneğini çoğaltmak mümkün. Bunları şunun için yazıyorum; bizler ortaokulda okurken yani 1960’lı yıllarda Türkiye’nin nüfusunun yüzde 65’i köylerde, yüzde 35’u şehirlerde yaşardı. Üretimimizin de o yıllardaki ders kitaplarında bile işlenirdi, yüzde 70’i tarımsal ürünler, yüzde 30’u sanayi ürünleri idi. Geçenlerde bir vesile araştırdım şu bilgilere ulaştım:

  • 1927’de ülkemizin nüfusunun % 75’8’i kırsal kesimde, % 24,2’si şehirlerde yaşıyor.
  • 1985 yılında ilk kez şehir nüfusu kırsal kesimin nüfusunu geçmiş.
  • 2016’da nüfusun % 92,3’ü şehirlerde % 7,7’si belde ve köylerde yaşıyor.(1)


Bu durumun sebeplerinden birkaçını şöyle sıralamak mümkün:

Okuma oranı yükseldi, gençler yüksek tahsil yapmak için şehirlerde, memur olanlar tayin edildikleri şehirlerde, işçi olanlar işyerlerinin olduğu şehirlerde yaşamaktadır.
Çiftçilik yapamayanlar, yapmak istemeyenler, şehirlere göçerek esnaflık, seyyar satıcılık, inşaat işçiliği gibi işlerde çalışmayı tercih etmektedir.
Özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde terör nedeniyle insanlar akın akın şehirlere gelip yerleşmişlerdir. (Son yıllarda tersine göçün başlaması sevindiricidir).
Köylerin önemli bir bölümünde artık çalışma yaşını aşmış ve aşmakta olan insanlar, anneler, babalar veya daha büyük atalar yaşamaktadır.
Boş insan bile olsa şehir hayatını gören, beğenen, imrenen, orada çeşitli sebeplerden vakit geçirmek isteyen insanlar çoğalmıştır.
Bu durum, çiftçiliği de hayvancılığı da olumsuz etkilemektedir. Tarım ve hayvancılık son yirmi yılda hızını artırarak gerilemiştir. Saman ithalinden etin pahalılığına kadar sayısız olumsuzlukların temelinde bunlar da yatmaktadır.
Düzeltmek devletin işidir tabii ki.. Silah ya da kanun zoruyla köylerde yaşayacaksınız diyemeyeceğine göre çiftçiliği ve hayvancılığı özendirmeli, daha bilimsel tekniklerle yapılması için eğitim desteği vermeli, tersine göç sağlayacak düzeyde kazanç kapısı olduğunun garantisini vermelidir.
(1) http: // www.coğrafyabilimi.gen.tr/turkiyede-kir-sehir-nufusu

 

 Arif Bilgin 

 arifbilgin52@gmail.com

Please follow and like us:
Pin Share

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın