Gurbetin çocukları

Babasının kafasında balta yarasına benzer derin bir iz var.

Savaşta başına şarapnel parçası isabet etmiş..

Danimarka’da, işkence gören sığınmacıların tedavi edildiği merkezde uzun süre psikolojik tedavi görmüş.Sağ kolunu kaldıramıyor. Merhabalaşırken sol elini uzatıyor. Onu, sabah akşam, Rahman’ı okula getirip götürürken görüyorum.

Okul günleri yoğun geçiyor.

Yüzde yüzü yabancılardan oluşan 10 bin nüfuslu Rosengård Mahallesindeki okulda bir tek İsveçli öğrenci yok. Hepsi de Balkanlardan, Orta Doğu’dan, Uzak Doğu’dan gelen ailelerin çocukları. Bosna’lı, Filistin’li, Irak’lı, şimdi de Suriye’li her çocuğun travmalı ayrı bir aile hikayesi var. Huzursuz, sorunlu aile ortamlarında büyüyorlar; bunu çok erken fark ettim..

Birbirleriyle sürekli kavga halindeler.. Günlerimiz, ”Durun, kavga etmeyin, yapmayın, etmeyin!” demekle geçiyor..

Rahman,(adı gerçek değil) kafasında derin yara izi olan o Filistin’li babanın oğlu..

Henüz 6 yaşında; ilkokula hazırlık sınıfına( förskoleklass) gidiyor.

Sınıfın en huzursuz ve geçimsiz öğrencisi.

Aksi, uyumsuz ve kavgacı biri.

Sevgi ile yaklaşmak, arkadaşça davranmak bir işe yaramıyor.

Bezgin, çaresiz kaldığımız günler oluyor..

Ana sınıf öğretmeninin isteğiyle okul yönetimi Rahman‘ın ailesini okula çağırarak görüşme kararı aldı.

Anne, baba, büyükanne, büyükbaba birlikte geldiler. Hepsi aynı evde kalıyorlarmış.. ”Büyük aile” içeri girer girmez, Rahman ayağa fırladı,”öğretilmiş” bir davranışla dedesinin, nenesinin ellerini öperek başının üzerine koydu.
Salonda başka yabancı çocukları da vardı.

Gülüştüler.

Rahman utandı..

Dede, uzun bir donun üzerine beyaz bir entari giymişti. Başına Filistin poşusu bağlamıştı. Kış günü çıplak ayaklarında terlikle gelmişti. Nene, siyah bir çarşafa bürünmüştü. Ne yüzü görünüyordu, ne gözü..
Rahman, utandı..
Dedesi ve nenesi, Rahman‘ı iki yanağından şapur şupur öptüler.

”Yapmayın, bu kadar da olmaz!” dedim içimden..
Çocuklar yine güldü.
Rahman‘ın yine utanmasını beklerken, bu kez içli bir ağlama tutturdu; ciğerleri parçalanırcasına, sarsıla sarsıla ağlıyordu!
İsveç’e gelmelerinin üzerinden on yıldan fazla zaman geçmişti.

Baba, anne tek sözcük İsveç’çe bilmiyordu.

Arapça çevirmen aracılığıyla konuşuyorlardı.

”Biz de şikayetçiyiz Rahman’dan; bir kaç kez evden kaçmaya kalkıştı, zor tutabildik..” dedi baba.

Toplantıda, okulun öğrenci danışmanı, Rahman‘ın ”psikolojik tedavi” ye alınmasını, ayrıca kan ve idrar tahlillerinin yapılmasını istedi.

Okulda Rahman ile özel olarak ilgilenme görevi bana verildi.

Psikolojik tedavi ile ilgili işlemler sürerken, sağlık ocağından kan ve idrar tahlil sonuçları geldi: Rahman’ın kanında yüksek oranda şeker bulunmuştu.

 

Rahman‘ın son vukuatı: Boş zamanları değerlendirme saatinde, koridorda koşarken kapıya çarptı, yere düştü. Yara almadı, ama uzun süre ağladı. Ağlaması kolunun acısından değildi gibi geldi bana. Alıp okul kütüphanesine götürdüm. Önüne beyaz kağıt ve renkli kalemler koydum. Bir kenara çekilip sessizce izlemeye başladım. Rahman, kağıda renkli kalemlerle bir şeyler çizerken kendi kendine konuşuyordu:

” Çok yorgunum. Okula gitmek istemiyorum. Arkadaşlarımı sevmiyorum. Eve gitmek, uyumak istiyorum!”

ali.nergis@gmail.com

Not: Bu yazı aynı zamanda 24-11-2013 tarihli Cumhuriyet Gazetesi ve www.haber.dk sitesinde yayınlanmıştır.

Please follow and like us:
Pin Share

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın