ALEVİ İNANCI

Tarih Felsefe ve kültürlerin Tanıklığında ALEVİ İNANCI

Tarihi mi öğrenmek istiyorsunuz? Öyleyse şu gerçekliği yadsımadan yaklaşınız! İki Tarih vardır: Birisi yalancı olan resmi tarihtir, diğeri ise; içerisinde olayların gerçek sebebini barındıran gizli tarih…”

Honoré Balzac

İnanmak veya inanmamak bireyin kendisinin bileceği bir iştir. İnananlar muhakkak suretle bir yerlere iman ederler. İman edenler ve etmeyenler, inananlar veya inanmayanlar, hepimiz için şu bir gerçektir ki yeryüzünde inançsız hiç bir kesim, hiç bir birey yoktur. Ateizm de bir inançtır. İnsanlar, var’oluşlarından bu yana inanç kavramı üzerinde çağına göre muazzam kafa yormuş ve sonuç itibarı ile; inanç kavramının insana insan olma özelliğini hatırlatan en temel olgu olduğu sonucuna ulaşmışlardır.

Her ne kadar işin köksel temelinde korku, fiziksel yok oluş ve tabiatın bilinmezlikleri sözkonusu ise de süreçle gelişen inanç anlayışı, hem Tanrısal hem de filozofik (felsefik) boyutlara ulaşmış; tek tek bireylerin veya toplumsal bileşkenin bilinmeyenlerine cevap teşkil etmiştir. Bu yönlü arayışlar dün var olduğu gibi, bugün yine vardır ve yarın da var olacaktır. İnanç, temel öğreti anlamında; bir varlığa, bir düşünceye veyahut da kudret olarak zan’edilen bir bilinmeze gönül bağı ile bağlı olunmaktır.

İnançsal yaşamın realitesini ele aldığmızda üç ayrı yol, üç ayrı yaklaşım biçimi ile karşılaşıyoruz: Bunlardan birincisi; “Kainat’ta var’olan herşeyin yaratıcısı Tanrı’dır (İslam’da Allah),” anlayışıdır. İkincisi; “Tanrı kainatta var olan herşeyin toplamıdır! Tanrı ve var’olan içiçedir…” fikrine dayanan “varoluşçu” felsefik inanç yaklaşımıdır. Üçüncüsü ise, Yaradan veya Tanrı kavramlaranın tamamen reddi üzerine yoğunlaşan; felsefik ve bilimsel açıklamalarla hayata yaklaşan, “materyalist dünya görüşü” felsefe anlayışı sahipleridir. Ateizm, bu kategoride de ele alınabilinir. Zaten ilerleyen sayfalarda bu farklılıkları detayları ile göreceğiz…

Biz, bu çalışmamızda daha çok Alevilik öğretisine göre inanç meselesini ele alacağız ve Anadolu Alevileri’nin bitmez tükenmez tartışmalarına ışık tutmaya çalışacağız. Bu sebepten ötürü, öncelikle bu işe aşina olan kimseleri muhattap alarak söze başlamamız oldukça yerinde olacaktır… Zira onlar, kaybolan geçmişimizden günümüze ulaşan duyumlar, objeler, işaret ve sembollerle tarihe fener tutmaktadırlar. Öyleyse, önce onlara seslenerek başlamak istiyorum:

Ey hayatı sorgulayarak yaşayan insanlar, tarihte iz aramanız iz sürmeniz, kimi bulgulara rastlamanız ve tarihi tercüme etmeniz; yine, tarihi günümüze tercüme etmeye çalışırken verdiğiniz emeklere ve tassavur etme gücünüze sahiden hayranım. Biliyorum ki sizin dünyanızda tarih, işaret ve imgelerle okunmaktadır. Buna “sembolizmi okuma” da diyebiliriz.

Günümüzde akademiler birer inceleme labaratuarı olarak işlev görürlerken, bu labaratuarlarda görev yapan kimselere; vicdanınızı bir kenara koyarak yorumlar yapmaktan kaçınınız diyorum, lütfen! Çünkü bunun vebali tasavvur edemeyeceğiniz kadar ağır olur… Sizden sonraki gelecek kuşakların dimağlarında anlattıklarınızın iz bıraktığını bir an olsun unutmayınız!

Bir eliniz işinizdeyken, diğer eliniz vicdanınızın üzerinde olsun! Sembolizm okurları ve yorumcuları, şu cihanda kariyer bakımından yükselme ve madden bir yerlere erişme noktasında gözünüzün doyup doymaması beni asla ilgilendirmiyor; ama ruhunuzu yeterince besleyiniz ve gönüllerinizi hakkıyla doyurunuz ki hayat terazisine doğru yaklaşasınız…

Tartılı, terazili yaklaşmanın ilk yolu gönül zenginliğinden geçer. Hatta gönül enginliğinden geçer. Bu dünyanın malının mülkünün dünyada kalacağını en iyi, sizler bilirsiniz. Zira, tarihin derinliklerinde yitip kaybolmuş olan ne hükümranlar görüyorsunuz değil mi, araştırmalarınız boyunca? Ne krallar, ne firavunlar, ne sultanlar… Bakınız, şu koca Cihan’ın onlardan hiç birine kalmadığını iki kelime ile ne güzel ifade etmiş oluyor şair.

Mal sahibi mülk sahibi

Nerde bunun ilk sahibi…

Özellikle sevgili gençlere, naçizane tavsiyemdir! Lüfen diğer uğraşılarınızdan fırsat bulursanız, tamamıyla araştırma olan bu kitabı mutlaka okuyunuz. “Okuyunuz!” diyorum, çünkü bendeniz kendim yazdığım için değil; asırlarca saklı kalan, gizli kalan sır öğretimizi, kadim inancımız olan Yol’umuzu (Aleviliği) unutmamak adına önemsediğim için okuyunuz diyorum. Bildiğiniz üzere Alevilik üzerine çokça şey söylendi, söyleniyor… yazıldı çizildi, devam ediyor…

Herkes ayrı bir gaye ile meseleye yaklaşırken, bizim gibi insanlar, salt gerçeğe ulaşmak adına, gerçeğe yakın durmak adına bir iki satır karalıyoruz. Biz tarlayı işletip ekiyoruz.  Yetiştirdiğimiz ürünü altın bir tepside siz gençlere sunuyoruz. Tadına bakıp bakmamak, sizin bileceğiniz bir iştir. Kitap, Nisan ayında çıktı.

Yoğun olarak tartışılıyor. Şimdiden derin tartışmalara yol açan bu çalışmayı okuyan, değerlendiren arkadaşların eleştri ve önerilerini memnuniyetle kabul edeceğim. Değerlendirme yaparken, lütfen övgülerden uzak durunuz. Övmek ve övülmek bizi gibilere yakışmaz. Daha çok, eksiklerim üzerinden eleştrilerinizi bekliyorum. Şimdiye kadar kitabı okuyan ve değerlendiren bütün dostlara şükranlarımı sunuyorum.

Ayrıca, Tawkirar sitesinde yazan Sevgili Hüseyin Mirza Karagöz’e ve dostça yiğitçe eleştrilerini esirgemeden yazan, Taner Soysüren Kardeşim’e çok teşekkür ediyorum. Az sayfalı, kısa, ama öğretici olacağına inandığım bu kitabı Anadolu’daki herhangi bir kitapçıdan temin edebilirsiniz. Bu vesile ile, siz Tawkirar sitesi okur-yazarlarını bir kez daha selamlıyor, iyi dileklerimi sunuyorum…

Derin saygı ve selamlarımla,

M. Zewal Doğan

Please follow and like us:
Pin Share
Editör hakkında 223 makale
Bilen bilir

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın