Gençlerimizi tanıyor muyuz?

Lise son sınıf öğrencisi bunlar. Çoğu birçok şeyin çok da farkında değil. Hatırladıkları tek dönem AK Parti dönemi. Koalisyonun ne olduğunu bilmez çoğu. Düşünen, akıllı, zeki, okuyan gençler de var ama çoğu için söylemek gerekirse kimi macera arıyor, kimi eğlence peşinde. Her şey bir oyun onlar için. Kimi internetin sanal dünyası içinde kaybolmuş. Öğretmenlerle konuşun ya da çevrenizdeki çocuklara bakın görecek, anlayacaksınız… Kimi içe dönük ürkek, kimi öfkeli ve saldırgan..

Onlara olandan değil, olması gerekenden, vicdandan, gelecekten söz etmek, hayal güçlerini harekete geçirmek daha çok motive edebilir.

Yani gençlere ulaşmak için farklı bir dil kullanmak gerekiyor. Onlar ders dinlemek istemiyor. Oturarak konuşan, insanları azarlayan “öğretmen” istemiyorlar. Arkadaş istiyorlar. Nasihat veren anne baba da istemiyorlar. Kendilerininde dinlenmesini fikirlerinin alınmasını istiyorlar. Onlara farklı şeyler söylemelisiniz. Aynı şeyleri duymak istemiyorlar. Kategorize edilmek istemiyorlar. Klişe nasihatler istemiyorlar..

Tarihten çok gelecekle ilgililer. Geleceği merak ediyorlar ve gelecekten korkuyorlar. Geçmişi klişeleşmiş şablonların dışında anlatırsanız dinliyorlar. Dine karşı kuşkulular. Önce sizi tanımaya çalışıyorlar ve şüphe ediyorlar.  “Bu işin sonunda kim ne kazanacak, bana faydası ne” diye bakıyorlar.

Üniversitelerde olgunluk düzeyi daha yüksek olsa da, şüphe daha baskın. Liseliler serbest takılıyor. Kişilikleri tam oturmuş değil. Çevreden daha çok etkileniyor. Üniversitedekiler bir arayış içinde. Aile ve çevre baskısının dışında kendi kişiliklerini oluşturmaya çalışıyor gibi gözüküyorlar. Bir de kuşatma altındaki gençler var. Onlar izole, steril, kalabalıklar içinde yalnız. Kendi komünleri içinde belli bir hiyerarşik düzende yaşıyorlar. Dini gruplar yurt ve bursla bağımlı ya da bir tarikat çevresinde bulunuyorlar. Solcular ideolojik kamplara bağlı, tarikat dışı İslami gruplarda da ideolojik ve politik aidiyet ve ileri derecede bağımlılıklar söz konusu. Hepsini bir araya toplamakta mümkün değil, iletişim kurmak da… Sağ-sol, dindar ya da laik olmak pek bir değer ifade etmiyor.

Eskiye göre çok iyi fiziki şartlarda öğrenim görüyorlar, ama hem müfredat bir felaket hem de gençler öyle büyük hayalleri yok. Çile, bedel ödeme gibi bir zahmete katlanmak istemiyorlar. Kısa yoldan okulu bitirmek ve hayata atılmak istiyorlar. Büyük hayalleri yok. Çabuk sıkılıyorlar, öfkeliler, derinlemesine düşünmek yerine yüzeysel bir tartışmayı daha çok seviyorlar. Marka olmak, fan takılmak, eğlence, kendini beğenme, gezme, aşk ve öfke onları tanımak için anahtar kelimeler olabilir. Vefalı değiller. Çabuk sıkılıyorlar. 

Bakın bu referandum sürecinde, kendilerine yeni ve büyük bir fırsat sunulmasına rağmen, onları kendi iradeleri ile sürece katamıyoruz. Çağırırsanız gelecekler. Bu düzenleme onları heyecanlandırmıyor, korkutuyor. Kendini orada görmüyor. Çevresinde de öyle biri olmadığını düşünüyor. Kendini kurtarma konusunda kuşkusu olanların, başkaları için sorumluluk üstlenmesini düşünemeyiz.

Mesele yaşlı-genç, kadın-erkek meselesi değil aslında. Herkese anlayışına göre, anlayacağı şekilde. Toplumda itibar sahibi olmayan isimler üzerinden derdinizi insanlara anlatamazsınız. Bir meseleyi anlatırken, kendimize göre çözmek yetmez, etrafına örnekler, yanına yeni sözler, yani etraflıca ve bütün unsurları ihtiva edecek ve yanlış anlamalara ve istismara meydan vermeyecek bir şekilde anlatmamız gerekiyor. Sonra altı ay gideriz de, bir yol katedemeyiz. Sadece ötekilerin yanlışlığı üzerinden de gitmemek gerek. Ne düşündüğümüzü yalın bir dille, açık ve net bir şekilde ortaya koymamız gerek.

Saygılar

Please follow and like us:
Pin Share

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın